Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Betül

Teorik doğrularla pratik doğrular (yani gerçekler) her zaman birbirinin aynı olmayabilir. Günümüz İslâm dünyasının halen içinde yaşadığı statü, bu durumu dolaysız yoldan yansıtacak niteliktedir. Şöyle ki Müslümanların, halen içinde yaşadıkları gerçekler, aslında onların yaşaması gereken gerçekler değildir. Müslümanlar, halen dünyanın her yerinde kendilerine ait olmayan bir hayat tarzını yaşıyor.
Reklam
Çağdaş toplumlarda incinmek ve diğerlerini incitmek eskiden olduğundan daha kolay. İnsanlar birbirleriyle eskisine oranla daha çeşitli biçimlerde ilişki kuruyorlar. Bunun sonucu kendimizi koruyacak savunma sistemleri geliştiriyoruz, incinmemek için diğer insanlara tereddütle yaklaşıyoruz. Diğer insanlara zarar vermemek için onlarla ilgilenmemek, her insanın kendi başının çaresine bakmasını gerektiriyor. Bunun getirdiği yalnızlığa dayanamayan birçok kişi alkol, uyuşturucu madde, vb. araçlarla çevresini yabancılaşmasının verdiği acıdan kurtulmaya çalışıyor. Hiçbir şeye bağlanamamak insanın boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor.
Hızlı değişikliklere uyum gösterebilse de, bu değişiklikleri gerçekten özümseyebilmesi için, insanın yeni olaylarla geçmiş arasında bir ilişki kurabilmesi, yaşamının denetimini elinde tutabilmesi ve nereden gelip nereye gittiğinin durum değerlendirmesini yapabilmesi gerekmektedir. Oysa çağımız insanının bunu gerçekleştirebilmesi giderek güçleşmektedir. Böyle hızlı bir değişim içinde, bazı toplumlarda bir kuşakta benimsenen değerler bir sonraki kuşakta tümden reddedilmektedir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dostlar, düşmanlar ve insanın önem verdiği diğer kişiler, onun benliğini biçimlendirirler.
Gelişmiş toplumlarda da teknolojik çağa karşı tepkiler olmuştur. Kendilerine amaç edinmiş oldukları "refah toplumu" düzeyine eriştiklerinde bireyler, sahip oldukları maddi bolluğa karşılık, boşluk, anlamsızlık ve yabancılaşma gibi daha önce hiç tanımamış oldukları duyguları yaşamaya başlamışlardır.
Reklam
Ancak insan kendi haline bırakıldığında başkalarının canını kıyıp malına sahip olmayı düşünmez. Savaşçı yanı yalnızca kışkırtıldığı ya da engellendiği durumlarda etkinlik kazanır.
İlkel insan acımasızdı. Kendini koruyabilmek için öyle olmak zorundaydı. Ama diğer insanlara acı vermekten zevk alma eğilimi savaşlarla birlikte gelişmiştir. Başlangıçta bu yalnızca savaşta yaşanan bir duyguydu ve kabile içinde saldırgan davranışlara rastlanmazdı. Ne var ki savaşta öldürmeyi öğrenen insan bunu barışta da uygulamaya başladı. Giderek anlaşmazsızlıklar da taraflardan birinin ortadan kaldırılması ile çözümlendi.
Samimiyetsizlik uygarlıkla gelişmiştir. Çünkü uygarlıkla birlikte diplomasi de gelişmiş, çalınacak şeylerin sayısı da artmıştır.
İnsanın kısa bir süre içinde olsa doğayla yeniden baş başa olması, onu eski bir dost ile birlikteymişçesine mutlu eder.
Çünkü, insanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücüdür.
Reklam
Çünkü insan, kendisine karşıt düşen davranışlarını nasıl geliştirdiğini göremedikçe, özgür olabilmek için neyi aşması gerektiğini de bilemez.
%40 (75/184)
·
Beğendi
İnsan Olmak
İnsan OlmakEngin Geçtan
8.7/10 · 23,1bin okunma
Başarılı bir hayatı elde etmenin yolu, mutlu ve huzurlu bir aileye sahip olmaktan geçer. Aile içinde hâkim olan sevgi, saygı ve mutluluk aile fertlerinin her birinin hayatına olumlu şekilde yansıyacaktır.
"Ey iman edenler! Sizden olmayanı veli (yardımcı, koruyucu ve dost) edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Size düşünmeniz için ayetlerimizi böylece açıkladık." ( Âl-i İmrân, 3/118)
Dinimiz zenginin malından verdiği miktarı, fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı olarak görür. Tatlı dilli, gülen yüzlü, affedici ve hoşgörülü olma; gönül kırma ve incitme vesilesi yapılan sadakadan daha üstündür.
1.260 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.