Betul deveci

Kimi okurlar meseleyi abarttığımı düşünüyorsa, bir tutamak da Gasset'de bulalım. "Metafor" diyecek, "herhalde insanoğlunun elinde tuttuğu en verimli güç olmalı. Etkisinin büyüklüğü neredeyse mucizeye yaklaşır ve tıpkı hastasının karnında neşter unutan dalgın bir cerrah gibi, Tanrı'nın, yarattıklarından birini biçimlendirirken içinde unutmuş olduğu bir yaratıcılık gerecine benzer.
Reklam
Benim için iyi bilginin ölçüsü bu; şişkinlik yaratmadan doyurması ve daha fazlası için yer açması, istek yaratması.
(...) Ama bunlardan daha çok bahsedip keyfini kaçırmak istemem babacığım; zaten ölmüş olduğun için canın yeterince sıkkındır.
Sayfa 155Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gönül meseleleri hep vardı, dahası hep yaralayıcı olmuştu hayatımızda. Ama yüzeysel birtakım reçetelerin ne denli etkileyici ve hükmedici olduğunu öğrenebilmemiz için zorlukları, kimi gülüşlere aldanmaları ve en önemlisi hırpalayıcı ilişkileri göze almamız gerekti
Aykırılıklarımızı ve çizgi dışı özlemlerimizi yeterince dile getiremezdik bu durumda, bir insanla kimi ince duyarlıkları ne denli çok paylaşmak istediğimizi, bizlerden, vatana ve millete hayırlı evlatlar olmamızı isteyen en yakınlarımıza bile anlatamazdık.
Reklam
Çünkü gün geliyor, yaşadığımız, yaşamayı hayal ettiğimiz her şeye karşın hep aynı yerde kaldığımızı görüyoruz.
Yazarlık nedir? Bir hüsranın avuntusu. Bütün hüsranların avuntusu. Yazarlık bir narsis kompleksi :" Bak ben ne yazdım. Ne marifetlerim var benim. Okuyun beni. Beğenin zekamı, buluşlarımı"demek.Sade yazarlık mı? Aktörlük, askerlik, politikacılık, işadamlığı; hırs olmadan, beğenilmek hevesi olmadan yapılır mı?
Sayfa 152Kitabı okudu
Bütün çabalar boşuna... Ne yaparsa yapsın, istediği kadar havalanacağım diye çırpınsın, sonunda insanoğlu da yaralı leylek gibi rezil ve perişan yan üstü toprağa yuvarlanmıyor mu? Kader lerimiz aynı: Uçamayacağını bilmek, yine de uçmaya yeltenmek.
İçinde yaşıyor olmanın bilgisiyle ne kadar tanıdık gelirse gelsin "Fotoğrafta başka çıkıyor o" dediğimiz şeydir hayat.
Gün içinde yaşadığınız, üzerinde durmaya değmez sandığınız, hemen herkese önemsiz görünen onca ayrıntının, gündelik tekrarın, alışkanlığın bir öykü cümlesinde tam da sizin düşündüğünüz gibi capcanlı ifade edildiğini okuduğunuzda, hayata ilişkin bir mutluluğa kapıldığınız olur mu sizin de? Elinize kağıt kalem alıp bir cümle olarak ifade etmeyi akıl bile edemeyeceğiniz önemsizlikte sıradan bir ana, bir duruma edebiyatın kazandırdığı değer, gündelik hayatın en azından bazı yanlarını yeniden sevdirmez mi insana?
Reklam
En kısa hikaye parçasına an denir. Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. "Bütün yaşamımız" dediğimiz de o birkaç ana bakar aslında. Bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır. Gerisi bulanıktır. Geçmişi anlar berraklaştırır. Niye hikaye yazıyorum sanıyorsun? (...) Eskiden kimi halklar ölülerinin göz kapaklarına paralar, taşlar koyarlarmış uğurlarken... Anlar bizim göz kapaklarımızda kalandır. Hayatın dizinin dibine oturup hikaye söyleyenler, bizim sanatımız gözkapakları için anları parlatmaktır.
Biliyorduk: Soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık: Konuşamadıklarımıza.
Bir adam denize girmiş, çarşafı kırıştırmaya çalışıyor; ama denizin uyanmaya niyeti yok, kırışan yerleri anında düzeltiyor.
Ya... İyi, halis ipekli mendiller hep böyledir. Avucunun içinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun; sonra avuç açıldı mı, insanın elinden su gibi fışkırır. Sait Faik Abasıyanık, İpekli Mendil
Sayfa 290Kitabı okudu
“ Bu ağaç garip bir ağaçtı. Adeta insan gibi, susturulmuş bir insan gibi duruyordu. Ve Cemil bu ağacın o bahçenin ağacı olmadığını bildiğini sanıyordu. Cemilin de içinde, ayrıca birisini beklediği hissi vardı. Küçük yoldan gelecek birisini bekliyordu. Bu yol bütün gün kirpiklerinde asılı kaldı. “ Ahmet Hamdi Tanpınar, Rüyalar.
Sayfa 111Kitabı okudu
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.