İçimizin tozlu raflarında bir cümle yazılıydı epeyce zamandır "sen kimsin?". Bana kimliğimi ve kendimi sorgulatan bir cümle olsa gerek, uzun süre düşünülmemiş arka planda bırakılmış ve toz tutmuş. Amin Maalouf o tozlu rafa derince bir üfleyiş yapıyor.. O üfledikten sonra en acı yıkımların, en köklü arayışların ve aidiyetlerin düşünürü
"Güvensizlik, hiç kuşkusuz zamanımızın anahtar sözcüklerinden biridir. İdeolojilere karşı, mutlu yarınlara karşı güvensizlik, politikaya, bilime, akla, modernliğe karşı güvensizlik. İlerleme düşüncesine ve pratik olarak bütün bir XX. Yüzyıl boyunca - büyük işlerin gerçekleştirildiği, tarihin başından beri eşi benzeri olmayan bir yüzyıl ama aynı zamanda bağışlanmaz suçların ve kırık umutların yüzyılı - inanabildiğimiz her şeye karşı güvensizlik. "
"Bir inancın, ona bağlı olanların kaderinden ayrı tutulabileceğine de inanmıyorum. Ama bana öyle geliyor ki, dinlerin halklar üzerindeki etkisi fazlaca abartılırken, tersine halkların dinler üzerine olan etkisi dikkate alınmıyor. "
"Bu insanlar çok yönlü aidiyetlerini üstlenemiyorlarsa, sürekli olarak saflarını seçmek durumunda bırakılıyorlarsa, kabilelerinin safları arasına dönmeye zorlanıyorlarsa, o halde dünyanın gidişatı hakkında endişelenmekte haklıyız demektir. "(!)
"Sağduyu isterdi ki, o bu çifte aidiyeti tam anlamı ile talep edebilsin. Ama ne yasalarda ne de zihniyetlerde hiçbir şey bugün onun bileşik kimliğini uyumlu bir şekilde üstlenmesine izin vermemektedir. "