İnsana dair öylesine lakaytım ki. Tüm bu lakaytlık içinde insana dair merak ettiğim tek bir şey biliyorum. Geceleyin sadece lastik sesini duyduğum ve ışıklarını gördüğüm arabaların içindekileri.
Nereye gidiyorlar acaba? Evine mi, işe mi gurbete mi, askere, hastahaneye mi?
Nereden geliyorlar acaba?
Yoksa meyhaneden mi dönüyor? Acaba pişman mı?
Kederli mi heyecanlı mı?
Ağlıyor mu mutlu mu?
Yüz hatları gevşek mi kasılmış mı?
Yorgun mu dinç mi?
Uykusu var mı?
Niçin böyle?
Kendimi en rahat hissettiğim zaman dilimi, gece. Kendimi en rahat hissettiğim mekan, arabanın içi. Bu ikisi birleşince insanın ne saklayacak bir sırrı ne gizleyecek bir yüzü kalıyor. Ne karşıdan gelen yüzünüzü görebiliyor. Ne birisi sesinizi duyabiliyor. "Yerin kulağı vardır." sözünü çiğneyen bir an bu.
Bu merakın sebebi insanların hava almaya çıkardıları büyük sırları olmadı hiçbir zaman. İnsanın en hesapsız, en faş anı bu an. Ve müthiş bir muammayla, insanın bu en açık en saf halinin birleştiği an. İnsanın ruhunu tanımanın en net olduğu ama en imkansız olduğu an. İşte bu yüzden Tüm lakaytlığımı paramparça ediyor bu bilinmezlik.
Bilinseydi ne olurdu? Ben tümüyle lakayt olurdum.