Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Sadece başka bir ülkeden değil başka bir medeniyetten alınan kullanıma hazır siyasi sistem, ister Batılıların ister Batılılaşmış iktidarların tepeden ve dışarıdan dayattığı olsun, Müslüman Ortadoğu halkının gerilim ve gerginliklerine yeterince cevap veremedi."
Sayfa 80 - Kronik KitapKitabı okudu
Makbul İbrahim Paşa, Üç güzeller ve Figâni
Sultanahmet Meydanı, eski Bizans Hippodromu, kan lı ayaklanmaların, yarışların da yeriydi. Nika Isyanı gibi ayaklanmalar Osmanlı devrinde de görülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman'ın zarif veziri İbrahim Paşa, ki o zamanlar makbul İbrahim Paşa'ydı, Budin'den mitolojide Of Güzel ler diye bilinen bir heykel grubu getirmişti. Yukarıda söz ettik. Bunu kendi taş sarayının önüne diktirmesi dediko- du ve ayıplamayı mucip olmuştu. Zamanın şairi Figani, muhtemelen Firdevsi'nin Gazneli Mahmud için yazdığı (Gazneli Mahmud'un bir adı da İbrahim'di) şiiri İbrahim Paşa'ya göre değiştirerek, hadi intihal diyelim, bir beyit or- taya çıkarmıştı; Dünyaya iki İbrahim geldi Biri put kırdı, biri put dikti Bu beyit Makbul İbrahim Paşa'yı çileden çıkarmıştır. Galiba Figânî'nin ölümüne sebep budur. 16. asırdaki Üç Güzeller heykel grubu bizim bildiğimiz bir Müslüman şehrinin meydanına dikilen tek heykeldi. Saraylarda bu tip heykeller vardı. Mesela Halife Hişam'ın zamanında Yeriho'da bugünkü Hişam sarayında heykel ve mozaikler vardı. Saraylardan başka yerlerde de vardı. Ama meydana dikilen bu heykelden sonra 20. yüzyıla kadar bir daha böy le bir deney yaşanmayacaktı.
Sayfa 151 - Kronik Kitap, 4. Baskı, Eylül 2023
Reklam
Müslüman
Soruyu şöyle de ortaya koymak mümkün Müslüman bir takım maddi beklentiler ve Umutlar sonucu mu Müslüman oluyor Yoksa Allah'ın rızasını kazanmanın dışında ve onun önüne geçebilecek başka hiçbir beklentiye yer vermeden mi?
Eski bir Türk öyküsünde Müslümanlar'ın dervişlerle ilgili şüpheleri ve dervişlerin Müslüman toplumundan şikayetleri anlatılmıştır: Dervişin biri birgün zengin bir adamın evine gidip sadaka istemiş. Dervişin dindarlığından şüphelenen zengin adam, ondan İslam'ın beş şartını sıralamasını istemiş. Derviş kelime-i şehadet deyip susmuş. Zengin diğerlerini bilmiyor musun diye sorunca, derviş, "Siz zenginler hacdan ve zekattan vazgeçtiniz, biz yoksul dervişler de namazdan ve oruçtan vazgeçtik, onun için geriye Allah'ın birliğinden ve Hz.Muhammed'in onun peygamberi olduğundan başka bir şey kalmadı." demiş.
Sayfa 282 - arkadaş yayıneviKitabı okudu
Sofiler, panteist midir? Mevlana tweetliyor, oku bakalım...
Mevlana bazı şiirlerini Türkçe ve bir kaçını da o sırada Anadolu'da yaygın olarak konuşulan Rumca yazmıştır. Çoğunluğunu Farsça yazmıştır. Kimi şiirlerinde skolastiklerin sofilikte hoşlarına gitmeyen konulara yer vermiştir: "Sevgilinizin görüntüsü kafir tapınağında ise O zaman Kabe'yi tavaf etmek açıkça hatadır. Kabe'de O'nun kokusu yoksa, O zaman havradadır Ve havrada O'nunla birliğin kokusunu hissediyorsak O zaman o havra bizim Kabe'mizdir." Başka şiirinde bu daha açıktır: "Ne yapılmalı, ey Müslümanlar? Ben kendim de bilmiyorum. Ne Hıristiyanım, ne Musevi, ne Müslüman Ne doğudan, ne batıdan, ne karadan, ne denizdenim Ne doğanın taş ocaklarından ne de göğün yuvarlaklarındanım Ne topraktan, ne sudan, ne havadan, ne de ateştenim Ne Hindistan'dan, ne Çin'den, ne Bulgaristan'dan, ne de Saksin'denim Ne iki Irak krallığından, ne de Horasan topraklarındanım ... Yerim mekansızlıktır; izim izsizliktir Ne bedenden ne de ruh, ben ruhların ruhundanım..." Sünni ulemanın, özellikle adalet alanındakilerin bu gibi öğretiler karşısında Sofiler'i şüphe ile karşılamaları kaçınılmazdı. Onları panteist öğretilere inanarak Allah'ın birliğini, azizleri ve kutsal yerlere ibadeti, İslamiyet'in puta tapma yasağını çiğnemekle, büyücülükle itham ettiler. Allah ile bir olma imkansız hedefini izlerken Allah'ın kanunlarına karşı gelmeleri ve başkalarını da buna teşvik etmeleri, en yaygın suçlamaydı.
Sayfa 280 - arkadaş yayıneviKitabı okudu
Dahası, Müslüman hukukçuların (inşa ettiği) hukuk bir soyutlama değildi. “Herkes”e eşit şekilde uygulanmıyordu, çünkü bireyler birbirleriyle eşit görülmüyordu. Her birey ve durum kendine özgü kabul edilmekte ve bağlama özgü ictihad gerektirmekteydi. Bu, İslâm'ın neden kör adalet mefhumunu hiçbir zaman kabul etmediğini açıklar; bu aynı zamanda, bugünün hukuk kanunlarında gördüğümüz anlamda yasayı açıklamanın neden anlamsız olduğunu da izah etmektedir. Hukuk daha ziyade ictihadi bir süreçti; sürekli yenilenen hermenötik bir tatbikattı; gündelik yaşamda yer alan ilkeleri bir araya getirme çabasıydı; insan mevcudiyetinin belirli bir anında hukukçuların doğru olanı yapmalarını gerektiren bir vazifeydi. En ayrıntılı ve kapsamlı anlatımlarında dahi fıkıh, hukukçuyu ve sahadaki tüm hukuk görevlilerini bir durumla ilgili olaya özgü gerçekleri göz önünde bulundurarak çözmeye yönlendiren hukuki bir rehberden başka bir şey değildi. Şer'i bir tezahür, yani tam
Reklam
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI Bir 20. asır müslümanı olan Bediüzzaman Said Nursi, müsbet ve menfi milliyet konusunu ele alırken; ırkçılık ve zararlarına dikkat çektiği bir değerlendirmesinde şunları söyler: "Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir sürette
Her bir ferdin kendi içinde tutarlı, ahlaklı, donanımlı ve cesaretli olmasına çalışacağız. İlk adım bu. Tarih bilen, coğrafya bilen, dil bilen, dünya sistemini bilen, ahirete taalluk eden sorumluluklarını bilen, kısacası varlık şuurunun farkında Müslüman bireyleri ne kadar çoğaltabilirsek, işimizde o kadar kolaylaşacak. Kendi başına ayakta duramayan, kendisinden ve dünyadan habersiz, nereye sürüklenirse oraya giden insan toplulukları, mevcut kaosu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. İnsan kalitemizi arttırmak için sabırla ve sebatla çalışmak gerekiyor. Buna odaklanmadan, “Kudüs Müslümanlarındır!“ Sloganlarının altını doldurmak imkansız.
Sayfa 153Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.