Sevilmeye olan ihtiyacın söylenmesiyle anlamının kaybolmasına rağmen bunu söylemek zorunda kalacak kadar sevgiden ve sevginin insanlara ne getirebileceği fikrinden yoksunlaşmış bulunuyorum. Bu ruh halimi tasvir etmem gerekirse, cenazemden sonra oluşan taziyemi bir beden olarak izleyip insanların benim ölümüme rağmen beden olarak orada durmama şaşırmamalarını ve benim için ağlamalarını izleme hayaliyle yaşıyorum.Sorun şu ki acaba ben varlığıma ağlayacak derecede bağlı olan insanların var olduğunu algılama yetimi mi kaybettim, yoksa ağlayacak insanların birer sahtekar olduklarını mı idrak ettim. Ya da herkesin benim için ağlamasını isteyecek kadar bencil bir karaktere mi büründüm. Bütün bu sorularla beraber neden üzerime kendimi bir cenaze töreninin içinde hayal edecek kadar karamsarlık çöktüğü konusunda da bir fikre sahip değilim. Bütün bu sorularıma, beni takmadığını(bilmiyorum, belki de gerçekten ardımdan ağlayabilecek beni seven bir yığın da olabilir) düşündüğüm bu kalabalığa karşı konuşma dilinde anlaşamıyorken neden yazı diliyle kendimi aktarmaya çalıştığım sorusu da eklenince işin içinden çıkamaz duruma geliyorum. Geleceğimi bu kadar karamsar gördüğüm bu zamanlarda sizlerle taziyede sevdiğimiz biri için sahiden ağlayan dostlar, arkadaşlar, eş olmayı dilemekten daha başka umutlu betimlemeler veremediğim için de özür diliyorum.
Devrimci Şair Jo Ki Chon
Başkan Kim Il Sung, Yüzyıl ile Anılar adlı eserinde şöyle yazmıştır: Özgürlükten sonra Jo Ki Chon Paektu Dağı adlı epik şiirini tamamladığında, ilk olarak el yazmasını göstermek için beni çağırdı. Şiirini ilk dinleyen bendim. Elbette şiiri mücevher gibi cümlelerden oluşuyordu ama içeriği beni büyülemişti. Şiirinin birçok bölümü kalbimin tellerine