Stefan Zweig’ın "Bir Çöküşün Öyküsü" kitabını okudum.
Fransa'nın krallıkla yönetildiği dönem. Krallık olur da şaşa olmaz mı? Kraldan çok kralcı takılanların hikayesi bu. Koca bir krallığı tamamen kontrol altında tutmak zordur.
Kralın gözdesi bir kadın, kralın garantörlüğü altında vur patlasın çal oynasın bir yaşam sürmekteyken, kralın onu sürgüne göndermesiyle - sürgün dediysek başka bir saraya saraya gönderiyor- değişen hayatını anlatıyor Zweig.
Krallık döneminde elde edilen güç, kişiyi sarhoş eder. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.
İnsan psikolojisini Zweig'ten okumanın tadına varın. Keyifli okumalar. 🤓