Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Doksan Üç
Victor Hugo 1874’te Doksan Üç’te Fransız İhtilâli’ne yönelik karşı-devrimci tepkilerin neredeyse iç savaş boyutuna ulaştığı bir tarihsel dönemeci ele alır. İhtilâl’in altüst ettiği hayatlara, tarihin hızlanan temposuyla birlikte değişen koşullara ilişkin unutulmaz bir anlatıdır.
İlk olarak romandan genel bir bilgi vereyim. Fransa halkı genel
Darbe - i Hükümet Sanatı
İtalyan yazar Curzio Malaparte bu kitabını 1930 yılında yazmıştır, kitap 1931 yılında da yayınlanır. Türkçe, okuduğum çevirisi ise 1963 yılında Cavit Yamaç çevirisiyle yayınlanır. Kitabın ismi Hükümet Darbesi Sanatı olarak Türkçeleştirilmekle birlikte, Malaparte bu kitabında hükümet darbesi yapmayı bir sanat, bir felsefe olarak ele almamış, Avrupa
Sayfa kalınlığına rağmen hemen bitti şaka midiir elimden hemen bırakmamak için okumadığım günler bile oldu…
Hukuk okuyan bir kızla Dağ komandocusu ve timi nasıl mı tanışır buyurun efendim ihtilal’e …
Gelelim konusunaa yağmurlu bir gece yarısı sokakta yaralı bir köpek ve başında Zeliha. Yoldan geçen yabancıdan yardım istiyor. Bu yabancı ilk başta
Uzun bir süre elimde can çekişen ve neredeyse kitabın yarısından sonra içine girebildiğim ama sonrasında hayran kaldığım bir eserle geldimm Dünyada hem çok seveni olduğunu hem de ciddi sayıda okur tarafından yarım bırakıldığını öncelikle belirtmek isterim.
İki Şehrin Hikayesi'ne, İngiltere ve Fransa'nın başkentlerinde yani Londra ve
Tesadüfen sahafta elime geçen ve 3 lira vererek aldığım kitabın bu kadar etkileyeceğini hiç tahmin etmezdim. Kitapta geçen yerlerin pek çoğu bildiğim yerler olunca daha dikkatli okudum. 80 ihtilali ve öncesinde Ülkücü Mustafa Oğuztürk'ün yaşadıklarının anlatıldığı roman öylesine etkileyici ki. Sağ sol ayrımı yapılmadan yakın tarih hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkesin -ki özellikle gençlerimizin- okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bir daha ihtilal, karmaşa, kardeş kavgası yaşanmaması için herkese ders niteliğinde. Bu dersi veren yazar Sayın Adnan Büyükbaş'a teşekkür etmek istiyorum.
Bugün okuyup hemen yorumlamak istediğim bir eseri sizlerle paylaşmak istiyorum. Her sayfasında içim titredi, gözlerim yaşardı. Özellikle hacimce az olan kitapların insan ruhuna bu kadar tesir etmesine hep şaşıyorum. Anlatacaklarını o kadar güzel bir şekilde izah ediyorlar ki sayfalarca anlatmalarına gerek kalmadan etkilemeyi başarıyor. Bu yazarımızın bu duyguları bu denli güzel aktarabilmesinin sebebinin anlattığı konuya yabancı olmamasından olduğunu, yazarın hayatını da okuyunca daha iyi idrak ettim.
Yazarımız Güney Azerbaycan'da yetişmiş. Yaşadığı Sulduz şehri Irak ve Türkiye sınırında olduğundan dolayı terör örgütlerine mensup gruplar tarafından sürekli saldırıya uğramıştır. Bu nedenle Sayman Aruz kendisini tanıdığından beri Azerbaycan-Türk toprakları mücadelesinin içindedir. İşte bu eser de bu mücadelenin bir parçasıdır. Eser yüz yıldır birçok devrimle karşılaşan İran'da halkın ihtilalinin halkın nasıl başına çalındığını, ne bedeller ödendiğini anlatıyor. Dikta rejim ırk ayırt etmeden bütün bir halka işkence ediyor, ses çıkaranı öldürüyor. Eserinde Sulduz şehrinde yaşanan okuyunca kanınızı donduracak olaylardan bahsetmiştir. Kendi milletinin acılarını anlatmıştır. Kalbi kararmış bir adam, zamanında saf ve tertemiz sevdiği ilk aşkıyla zindanda karşılaşır. Fakat kendisi yargıç sevdiği kadın mahkûmdur.Hem de vatan hainliği ile suçlanan cezalandırılması gereken bir mahkûm. Zamanında ne olduğunu kim olduğunu hatırlatır bu aşkı kendisine. Bu trajik aşk hikayesi çevresinde tüm bir Sulduz şehrinin acılarından bahseder eser. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Kitabı çok beğendim. Ne çok kısa ne çok uzun. Bazı batı romanlarında karşılaştığım gibi ne çok sayıda isimle ne de bir tiyatro oyunu gibi konuşma çizgileriyle doldurulmuş. Gereğinden fazla (bana göre) betimlemelerle okuyucunun hayal gücüne ket vurma, bir anlamda okuyucuya saygısızlık etme gibi bir yanlışa (bana göre) düşülmemiş. Eser, sade ve
Sular yükselince, balıklar karıncaları yer;
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer.
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir.
Çünkü kimin kimi yiyeceğine; "Suyun Akışı" karar verir.
Fransız İhtilali'nin karanlık yüzünün gölge düşürdüğü hayatlar üzerinden, insanın en kadim sorularıyla karşı karşıya kalıyoruz.
İnsan, atalarının işlediği günahtan sorumlu tutulabilir mi?
Ahlak, insanın kendisine yapılmasını istemediği bir şeyin başkasına yapılmasını istememesi midir?
Balzac'da Fransızların İngilizlerden üstün olduğu, İngilizlerin kibirli oldukları düşüncesi öne çıkarken, aksine Dickens da İngilizleri Fransızlara üstün görmüştür. İki yazarın da ihtilal dönemiyle başgösteren milliyetçilik akımından etkilendiklerini söylemek mümkün.
Aşk, kendinden vazgeçmektir; diyerek burada bitirmek istiyorum :)
Keyifli okumalar.