Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
– Bunlar Yusuf Ziya Ortaç'a ilk götürdüğüm ve basılmayan hikayelerdi. Sonra aradan yıllar geçti ve Yusuf Ziya bana bir mektup yazdı. "Halit bey, Akbaba'ya yaz, şu kadar fiyat..." diye. Yusuf Ziya Ortaç çok ilginç bir adamdı. Çok saygılı dost­luğumuz vardı. Önemli kişiydi. En önemli lafı da: "Bu ber­ berler var ya bu berberler . . . Bu berberler olmasa ben şu an­ da çok para kazanırdım." – Niye, berberlerin suçu ne? – Çünkü bir berber bir tane Akbaba alıyor, koyuyor dükkanına, bir hafta boyunca her gelen bedava okuyor. Otuz tane satılacağına bir tane satılıyor.
Evladım ibadet Allah'la senin arandadır; gizlidir. O reklam diye yapılmaz; kapı açık namaz kı­lınmaz" derdi.
Reklam
Bir kez evlendim, son kez evlendim ve ebediyen evlendim...
Sayfa 275Kitabı okudu
"Memleketi kurtar­dı bu adam"
- Şimdi babamın bir Atatürkçü olduğunu söyleyemeyece­ğim. Babam Osmanlı'dan gelmiş. Kitaplar Abdülhamid için "hain Padişah" diye yazarken babam "cennet mekan" diyen­lerden bir Osmanlı. Hani padişahlara laf söyletmeyenler­den. Arada Kemal ağabeyim espriyle karışık "Aman baba se­ nin o padişah dediğin şunu şunu yaparmış" dedi mi "Sus ke­rata" diye şakadan çıkışırdı. Yani şakasını kaldırırdı. Ama ben 10 Kasım akşamı eve geldiğim zaman baktım, babamın önünde resimli bir gazete duruyor... - Babanızın? - Evet. İlk sayfasında Atatürk'ün resmi olan bir gazete... Ve babam ağlıyordu. Bunu gördüm. Babamın "Memleketi kurtar­dı bu adam" diye ağladığını duydum. Bence çok önemliydi.
Benim üniversitede olduğum yıl­ da bir Tan olayını yaşadık biz ... - Öyle mi? Katıldınız mı siz de? - Hayır katılmadık. Tan matbaası tahrip edildi. İki gün sonra gittiğim zaman karşı kaldırımdan bakmıştım, çok üzül­müştüm. Ne tesadüftür, ne kadar gariptir ki, daha sonra ga­zetecilikteki birçok aşamamı, restore edilen Tan binasında yap­mıştım. Tan gazetesinde ve özellikle İstanbul Ekspres gaze­tesinde . . .
- O yaşta bir çocuğa ne ifade ediyordu Atatürk'ün ölümü? - Hiç siyasal düşünmediğimi çok iyi hatırlıyorum. Yani ben" Eyvah şimdi Türkiye ne olacak" demedim. Çünkü İsmet Pa­şa ismi o kuşaklar için bir güvenceydi. Atatürk'ün en yakın ar­kadaşıydı o. Gerçi ben "Atatürk o kadar büyüktü ki gerçekte ikinci adam yoktu" diyenlere katılırım. Bu bir gerçek. Ama yi­ne de İsmet Paşa hep vardı. Bu bizi çok etkiledi. Hiçbirimiz ne olacak diye sormadık. Devlet güçlü müydü, değil miydi bilmi­yorum ama yine de...Tam savaş bölgesindeydik. Birkaç aile dos­tumuz, ahbabımız konuşurlarken kulak kabartıyordum. "Bit­tik, bittik. Alman kapıya dayandı. Kapıdan girdi mi bitecek. Mustafa Kemal de yok. Bunlar bizi kurtaramaz. Gitti Türkiye, gitti" diyen kötümserliklerini duyuyordum bazı büyüklerin. - Evet. Bir yıl sonra da savaş başladı zaten... Değil mi? - Evet. Lise birdeydik. Yalnız biz savaşı hiç anlamadık. Yaşamadık yani. Camlar maviye boyandı; mavi kağıt kaplan­dı. Elektrik lambalarının üstüne yine mavi kağıt koyduk...
Reklam
Hacı Şakir sabunları...
Şimdi efendim, babamın ablasının kocası Ha­cı Şakir. - Şu meşhur Hacı Şakir sabunları?.. - Evet. Bildiğimiz Hacı Şakir... O babamın eniştesi.. Ben Hacı Şakir Beyi tanımadım ama onun oğlu Tevfik Sabuncu'yu tanıdım.
Sayfa 19 - PDFKitabı okudu
- Peki yine lise yıllarına dönelim. İleride yaşamı ile futbol iç içe geçecek olan Halit Kıvanç'ın lise yıllarında futbolla ya da sporla ilişkisi nasıldı? - Spor yapmak ... futboldu tabii. Mahalle maçı oynuyorduk. Fakat orada ben hiçbir zaman as oyuncu olmadım. - Yani yeteneksiz miydiniz? - Okulda sınıf birincisiydim ama futbolda bizim mahallede çok yetenekliler vardı; çok iyi futbol oynayanlar vardı. On­ların arasında geride kalıyordum ben. Bir de babamın karşı olması sebebiyle... Çok zaman maçta normal ayakkabı ile oy­nuyorduk. Futbol ayakkabımız yoktu. Onun için ayakkabı­larımız çabuk eskiyordu. Eskiyince yeni ayakkabı alınması la­zımdı. Babam da buna kızıyordu tabii... Sonra eski bir ayak­kabıyı top ayakkabısı yaptık. Daha da sonra en ucuzundan bir top ayakkabısı aldım ama top ayakkabısı demeye bin şa­hit ister. Bana bir giysi alınacağı zaman babamla Kapalıçar­şı'ya giderdik. Kapalıçarşı'nın Beyazıt tarafında iki girişi vardır. Bir büyük girişi, bir de küçük girişi. Küçük girişte kul­lanılmış elbiseler satılır. Oradan bana ceket aldıkları çok ol­muştur. Açık konuşuyorum, böyleydi. Oradan ceket yahut da bir elbise alırlardı. İki pantolonumdan birini cumartesi günü annem yıkar, pazar günü kurur, pazartesi giyer giderdim okula. Yani, bu devreleri de geçirmedik değil.
- İşte bu çok enteresandır. Bakın ben bebekken bile kunda­ğımın yanında gazete vardı. Yani bebekliğimden itibaren ga­zete gördüm ben ve okumaya çok küçük yaşlarda gazete ile başladım...
futbol geyiği en uzun soh­bet konusudur. Hiçbir tiyatro eseri Fenerbahçe-Galatasaray maçı kadar konuşulmaz.
Sayfa 264Kitabı okudu
Reklam
- Fikir özgürlüğü ve objektif gazetecilik anlayışı. . .
Sayfa 152Kitabı okudu
- Peki din ile ilişki nasıldı ailede? - Dindardık. Yani beş vakit namaz kılınan... Şöyle... Babam camiye giderdi. Annem de namaz kılar­dı. Fakat kapıyı kapatır da kılardı ve bana... - "Oğlum ibadet de gizlidir , kabahat de" derdi... - Hayır. Öyle demezdi. "Evladım ibadet Allah'la senin arandadır; gizlidir. O reklam diye yapılmaz; kapı açık namaz kı­lınmaz" derdi.
Çarkıfelek'i Şans Çemberi adıyla biz getirdik. TRT'de ben ve birkaç kişi. Şans Çemberi iki yıldan fazla yayınlandı.
Sayfa 273Kitabı okudu
Zafer kazanmış kişinin çok aşırı tezahürat yapmasına lü­zum yoktur. Zaten karşımdaki yenilmişse o yenilgiyi anlaya­ caktır.
Sayfa 123Kitabı okudu
Çok şükür bizim evde din de normal kurallar içindeydi, özgürlük içindeydi. Orucunu isteyen tutar, istemeyen tut­maz. Zorlama yoktu yani.
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.