Her Oğuz Atay kitabını bitirdiğimde içimi ayrı bir hüzün kaplar. Garip alışanlıklarım vardır benim. Sevdiğim şeyleri tüketmekten korkarım. Hayatım sevmediğim bardaklardan su içmekle geçti misal. Önce sevmediğim bardaklar kirlensin, sevdiklerim sona kalsın dedim hep ama sevdiklerime sıra hiç gelemedi. Sevdiğim bardakları ya başkası kullandı ya da kirliler yıkandı ve aynı süreç devam etti; tekrar aynı korku, tekrar aynı döngü... Oğuz Atay da öyle benim için. Okumaktan korkuyorum onu. Bitmesinden korkuyorum; bu yüzden yıllara yayıyorum.
Bu kitaba gelecek olursak, Oğuz Atay'ın tek öykü kitabı kendisi. Ne Tutunamayanlar ne de Tehlikeli Oyunlar'dan az değerli bir kitap değil. İçinde 8 öykü barındırıyor. Özellikle kitaba ismini veren Korkuyu Beklerken, belki de kitabın en iyi öyküsü olan Unutulan ve Demiryolu Hikayecileri-Bir rüya bende öne çıkan öyküler oldu. Beyaz mantolu adam da esaslı betimlemeleriyle damakta ayrı bir tat bırakan öykülerden.
İnsan her kitabı sonrası genç yaşta aramızdan ayrıldığına üzülüyor Oğuz Atay'ın. Keşke bizlere daha büyük bir külliyat bırakabilseydi diyor. Bazen gözlerimi kapıyor ve Oğuz Atay ile bir çilingir sofrasında olduğumu hayal ediyorum. İçim sıkıldıkça karşılıklı kadeh tokuşturuyorum onunla. Elimde sadece Oyunlarla Yaşayanlar kaldı ona ait. Onu da okursam tükenip gidecek her şey. Bu yüzden saklıyorum o kitabı. Sanırım henüz hazır değilim onunla vedalaşmaya.