• Dünya kalbimizin ve ruhumuzun yerini bulamadığı bir yer. Bu dar, geçici ve boğucu dünyaya sığamıyoruz bir türlü. Ve dünyanın hızla zevale giden aldatıcı güzellikleri kalbimizi doyurmaya yetmiyor. Zamanın, mekânın, insanların ve perdelerin ötesini aralamak istiyoruz hep...
Boğucu yalnızlık duygusunun süregeleceğinin anlamlar içinde bir anlamı vardı.
Belki doyasıya sarılırız diye kendimizi avuttuğumuz ve yıllara dönen günlerin bir anlamı olmalıydı
Her ne kadarda bu uğurda verilebilecek mücadelemiz olmasada, özgürlüğe susamış bir mahkûmun her dem aklında olması gereken sayılı günlerin geçmesini beklemek yerine o günleride kayda değer sayılı günler haline çevirmek olmalıydı.
Bunun mümkün olamayacağını bilmek bile
Yetmiyordu bazı serin Ekim günlerinde çünkü bilmek ve anlamak -anlamaktan ziyade kabullenmek-
Her ne kadar Bakmak ve görmek ikilisi arasında bir bağdaşlık kurulabilir görünsede epey fark var aslında
Dilin susarken aklın konuşması ve yürek dediğimiz şeyin kabullenemeyişi
Çetrefilli olan iç karakterimizin sessiz çığlığı
Ama yinede her şeye iyi yanından bakmayı öğrenen çocuklarız işte
Özlemi daha ağır ve vurucu hale getiren şeylerde gerekiyordu hayatta...
***
--
Saffet: "Güçlüsün, dünyayı yerinden oynatabilirmişsin gibi geliyor. Gel gelelim dünyanın umurunda olmayan, hapisten farksız bu kasabada yaşamak zorundasın. Sağa bak ağaç sola bak ağaç, gitmeyip de ne yapacaksın."
--
Saffet:
"Size şunu söylemek istiyorum:
Evet, belki ben bir baltaya sap olamayan, sıkıcı ve acınacak durumda
İşte ey maddiyât karanlığında, evham zulümâtında, boğucu şübehât içinde çırpınan gàfil! Kendine gel, insaniyete lâyık bir sûrette yüksel, şu dört delik ile bak, cemâl-i vahdeti gör, kemâl-i imânı kazan, hakiki insan ol.