Mustafa Kemal, başta Türk ordusu olmak üzere stratejik kurumların yabancı kurullarca denetlenmesi, oryante edilmesi hususuna sürekli olarak muhalefet ediyordu. Bunun Türk'ü aşağılamak olduğunu söylüyor ve bir milletin yazgısının onur kırıcı bir biçimde yabancı bir millete bırakılmasından duyduğu endişeyi ifade ediyordu. Çok kısa zaman sonra Osmanlı Devleti'nin en büyük askeri hezimeti Balkan Savaşı yaşanacak, Alman kurmayların idaresindeki Osmanlı ordusunun durumu hiç istemediği halde onu haklı çıkartacaktı. Sadece taktik anlamda değil, kendilerine kurdukları özellikle lojistik sistemi ile Osmanlı ordusu, Almanya'nın zerre kadar umurunda değildi.
''Kaytaklık, aman vermeden tepelenmelidir. Ve tepeleme ameliyesi kaytaklığın şeflerini bir ayak evvel imha ile başlamalıdır. Bu ne kadar erken yapılırsa başarı o kadar çabuk elde edilir. Şeflerden maksadım, kaytaklığı gizli ve açıktan idare edenlerdir. Patrona, Kabakçı Mustafa, Şeyh Sait kaytaklıklarında bu rol yerine getirildi. Meselâ: İlk iş olarak Kabakçı'nın kellesi koparıldı. Ve kaytaklık derhal başından vurulmuş gibi yere serildi. Alâmdar ordusu İstanbul'a girdiği zaman savaşa lüzum kalmamıştı. O, kaytaklığın cesedi üzerinde yürüdü. Bunun bir faydası da, iyiyi, kötüyü ayırt etmekten âciz insanların kanına girmemektir. Ele başılar iş başında kaldıkça direnme artar ve kan dökülmesine yol açar. Bunlar ortadan kaldırılınca etrafları da çil yavrusu gibi dağılır. Ve bu yalnız kaytaklıkta değil, her harekette böyledir. Meselâ: İhtilâli başarılı kılmak için, şefleri her türlü tehlikeden korumak en başta gelen ödevlerdendir. Kabakçı Mustafa vak'asına ön gelen Patrona Halil kaytaklığını kışkırtanlar da hocalar idi. Bunların yapıcı âletleri de yine Yeniçerilerdi. Onların da gûya şeriatla görülecek davaları vardı.''
Reklam
''İmparator Kostantin'in başı bir Türk sipahinin kılıç vuruşuyla yere düşürülmüştü. Ve Yahya Kemal'e: ''Düşsün çelengi Rumun, eğilsin seri frenk Vur Türkü gönderen yedi takdir aşkına" destanını söyletecek büyük hadise olmuştu. Türk ordusu, vuruşa vuruşa Divanyolu'na ve oradan Ayasofya'ya doğru ilerliyordu. Biraz sonra çan yerine ezan sesleri yükselmeye başladı. Bizans düşmüştü. Böylelikle: Cetlerimizin bembeyaz şimşekler gibi parlayan yalın kılıçları, orta çağların karanlıklarını boğdular ve insanlığa, yeni çağ denilen asırları armağan ettiler. Fatih ölebilir mi? Fatih'in etrafındaki Türk şehitleriyle, gazileri, ölebilirler mi? Nitekim ölmediler de! Yalnız kendi tarihlerinde, Türk tarihinde değil, dünyanın en büyük olayı olarak yabancı tarihlerde de dünkü büyüklük ve haybetleriyle yaşamaktadırlar. Bana: Padişah destanlarından zevk alıyorsun.. Sen nasıl Cumhuriyetcisin, demeyiniz. Ben Cumhuriyetçiyim ve Cumhuriyetçi olarak öleceğim. Bu mutlak ve muhakkaktır. Ancak benim Cumhuriyetçiliğim, millî tarihimin, millî destanlarımın şereflerini, fetihlerini inkâr etmek anlamına gelmez. Asla!... Hatta tarihime ait kabahatleri de benimserim. Tarih bir küldür, bu mirası toptan benimserim. Fatihler, Selimler Türkün birer övünme, şeref destanlarıdır. İnsan olarak insanlığın bile.''
Geri112
123 öğeden 121 ile 123 arasındakiler gösteriliyor.