İslam medeniyeti, Atlantik’ten Pasifik’e kadar uzanan bir coğrafyada hakimiyetini sürdürüyordu ve bu medeniyetin dili olan Arapça da, bu coğrafyada yaşayan halkların ortak diliydi (lingua franca) ve o zamana dek kullandığı en evrensel dildi. İşte bu medeniyet konusunda Avrupa’da, giderek bilinç patlaması yaşanıyordu. Dr. Jonnson bu durumu şöyle açıklar:
“Bilgiye susayan, onu arayan ve bundan haz alan iki toplum var bugün: Hristiyan dünyası ve Muhammedi dünya. Gerisi barbarlardan oluşuyor.”
“Bunu sana yazdıran da kim ?!
Pek çoğumuz için kitapların giriş ve önsöz kısımları okunmadan geçilen bölümlerdir. Buralarda genellikle kitabın içerik taslağı, izlenen metodolojik süreç, kısa bir özet, çeviri ise mütercimin özellikle belirtmek istediği hususlar ve çeşitli teşekkür takdimleri yer alır. Kitapları en ince ayrıntısına kadar okumayı şiar edinmiş mütâli’ler için ise içerik kadar bu kısımlar da oldukça önemlidir. Ama kitapların çoğunda öyle bir sayfa vardır ki o sayfa tam da kimse kaçırmasın diye ayrı bir varak halinde ve birkaç kısa cümle ile ifade edilmiş veciz bir ifade barındırır. Kitabın baş kısmında yer alan ve eserin kime hediye edildiğini belirtip hususi bir önemle ayrılan bu sayfalar beni her zaman heyecanlandırmıştır. Bu kısım kitabın ithaf kısmıdır ve kelime, köken itibariyle “hediye etmek” manasını taşır. Bu öyle teşekkür takdimlerine de benzemez. Özeldir; yazarın okuyucu ile paylaştığı ilk mahremidir. Çünkü her ithaf ayrı bir yaşanmışlık barındırır içinde. Hikaye içinde hikaye, kitap içinde kitap, sır içinde sırdır anlayacağınız.”
”-Sen insanın en kıymetli sermayesi olan akıl ve bilgiden nefret et bakalım. Akıl ve bilgiyi inkar eden adam, imanını da koruyamaz. Kalbindeki o son kaleyi de ele geçirmeme az kaldı."