Yeryüzündeki hiçbir canlı ailesini, yaşadığı coğrafyayı, konuşacağı dili, rızkını vb. kendisi belirlemiyor. Bunun sonucunda da Allah'ın kendisine akıl bahşettiği insanlar olarak idrak etmeliyiz ki, kendi tercihimiz doğrultusunda yaşamadığımız bu hayatı, başka insanlarında seçmediği yaşam koşulları yüzünden onları yargılayacak kişi biz değiliz. Gerçek akıl sahipleri bu idrak kapasitesine ulaşıp, bunun neticesinde davranışlarına yön vermelidir.
Savaşın, yoksulluğun, açlığın, ölümün, binbir eziyetin ortasında olan insanları hor görmek, elinde imkan varken bu imkanı yerinde kullanmamak hangi akıl sahibinin yapabileceği bir iştir?
Bu romanda K.Hosseini sürükleyici bir biçimde, bu zorlukların içinde 'mücadele etmek zorunda olan' insanların yaşamını çok doğru bir biçimde ele almış.
Günümüzde bu zor koşullar aslında hala devam etmekte. Zulüm etkisini hiç yitirmiyor. Bizler, sadece zulüm edeni görüp korkuyor ve genelleme yaparak masum insanlara el uzatmaktan aciz kalıyoruz.
Gereğini layığıyla ve zamanında yapsaydık daha yaşanabilir bir dünya üzerinde var olmaz mıydık?
Enine boyuna tartmadan kısa yoldan yapmaya alışık olduğumuz bir eylem: suçlamak. Suçladığımız masum Meryem'in babası Celil çok doğru demiş:
-Belki de yüreksizlerin asıl cezası budur: gerçeği, iş işten geçtikten sonra, artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığında görmek, anlamak.”
Tüm mesele de bu değil mi?
...
İlk sayfasından son sayfasına kadar soluksuz okuduğum bir roman...