Mısır hükümdarı Mukavkısın Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem hizmetine gönderdiği doktorlar aylarca Medine'de beklemişler.Müslümanlardan ve Ehli beytten çok az insanın tedavisiyle ilgilenmişler.Ciddi şekilde hiç hastalanan olmadığını görünce Peygamberimizden memleketine geri dönmek için izin istemiş;"Efendim,burada neredeyse hiç hasta yok, hastalanan da yok.Gayet sağlıklı insanlar,ben Mısır'a geri dönebilir miyim?"
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ona istediği izni verdikten sonra şöyle buyurmuş; "Biz öyle bir toplumuz ki, iyice acıkmadan yemeyiz ve yediğimizde ise sofradan doymadan kalkarız!"
..Allah Teâlâ'nın kulu üzerinde hem afiyetteyken hem de sıkıntı anında kulluk edilme hakkı vardır.Dolayısıyla kula düşen, dostluğunu,afiyette iken şükürle,imtihan zamanında ise sabır ile güzel bir şekilde yerine getirmesidir.
Müslüman ve müstakbel bir psikiyatr olarak muayenemin gereği olmadıkça sosyal hayatımda namahremin elini tutmuyorum, yani tokalaşmıyorum. İçinde bulunduğum camiada, ülkede ve hatta galakside zaman zaman garipsenen bir durum. Bu devirde... Garipseyen ve temkinli bakışların yanında bazen öfke duygusu da yakalıyorum muhatabımda. "İslam adlı azılı suçluyu" kalp ve vicdan hapisanesinden salıvermiş, elini kolunu sallayarak gezmesine, gülmesine, eğlenmesine, özgürce nefes almasına izin vermiş olmak kabahatim. Alternatif ana akım oluşturmaya cüret etmek ve hatırlatmak... Sanırım. Benim omuzlarımın üstüne alıp şerefle gezdirdiğim kız çocuğunu sen toprağa gömmüşsen bu benim meselem değil ki.
Yapamıyorum. Bütün değerlerinden soyunmuş bir jelibon olamıyorum. Burnuma kötü kokular geliyor. Onların kendi değerlerine bürünmeleri veya benim onların değerlerine bürünmem yan/yük/yargı olmuyorken, tarafsızlığa halel getirmiyorken benim kendi değerlerimi kuşanmam neden kılıç kuşanmışım gibi karşılanıyor. Bir japonun uzatılan eli reddedip ellerini kavuşturarak eğilmesi güzel bir gelenekken, benim belimin eğilmemesi mi kabahatim, bilmiyorum.
Şansımı zorluyorum. Allah'ın güzel selamını kahve gediklilerine, hastalara, yoksullara, garibanlara bırakmıyorum. Mirastan payımın peşine düşüyorum. Gün boyu tebessüm sadakası dağıtıyorum. Hazine sandığı değil unutulan sünnet avına çıkıyorum.
Kendi halimde bir derdim vaaaar... Nasıl anlatsam kibar kibaaar... Herkes benim gibi olsun diye bir derdim yok.
Ve andolsun, hiçbir kınayıcının kınamasından da bir korkum yok.
Davet yolunda ve cezaevlerinde olan kardeşlerimizin varlığı, bize, bu dinin yaşanabilirliğini ve mücadele etmenin gereğini gösterir... O kardeşlerimizin cezaevlerindeki varlıkları bile, bizim için başlı başına bir davettir.