... dönemin rektör yardımcısı ile Fırat arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:
FÇ: Hocam merhaba, ben Tarih bölümü birincisi sınıf öğrencisiyim; sizin de bildiğiniz üzere okulumuzdaki bölücü örgüt mensupları, yaptıkları eylemlerle eğitim-öğretim hakkımızı engellemekte, Emniyet ve üniversite yönetimine bağlı olan özel güvenlik güçleri olaylara müdahale etmemektedir, biz öğrenciler olarak mağdur oluyoruz. Bu konuyla ilgili üniversite yönetimi neden bir çalışma yapmıyor?
RY: Evet bu durumdan haberdarız, fakat bahsettiğin gruplara müdahale edersek olaylar daha farklı boyutlara ulaşır. Herhangi bir polis müdahalesi de okulun geneline zarar verir. Bu da hiçbirimiz için iyi olmaz.
FÇ: Eğer bu gruplara müsaade ederseniz, edebiyat fakültesinin durumundan rahatsız olmuyorsanız, arkanızdaki duvarda asılı duran Atatürk fotoğrafına bakamazsınız.
RY: Sen beni yargılayamazsın!
FÇ: BEN ATATÜRK'ÜN ÇOCUĞUYUM, YARGILARIM!
Bir mutfaktan daha güzel değildir hayat, bir mutfak gibi de pis kokar ve bir şeyler yemek istiyorsa ellerini kirletecektir insan; yalnız bu işten sonra onları iyi yıkamayı biliniz. İşte çağımızın bütün ahlakı bu noktada.