Gerçek şu ki, aşk sonunda iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta, ölüm bizi ayırıncaya kadar aynı yastığa baş koymaya söz verirken ve imza atarken bizi ikna eden bir yalan olarak kalır.
Kustuktan sonra çıkan şeyleri yemek için geri dönen bir köpek gibi hayatında iyi gitmemiş ne varsa hepsini tek tek aklından geçirerek öylece yatıyordu.
Hepimiz odaklanmayı, bir şeylerin dışında kalmayı, önemsiz şeylerin daha azına tamah etmeyi öğrenebilir ve belki de böylece önemli olan şeylere daha fazla zaman ayırabiliriz.
İnsan ruhunun, kimi zaman “hedonik koşu bandı” olarak adlandırılan trajik bir yanı var. İstediğimiz şeyi elde ettiğimizde hemen ona alışıp ilgimizi kaybediyor, sonra kendimize isteyecek yeni bir şey buluyoruz.
Açık bir yürekle alabilmeyi başaramazsak, asla gerçekten açık bir yürekle veremiyoruz. Yardım almaya yargıyı eklediğimizde, bilerek ya da bilmeyerek yardım vermeye yargıyı ekliyoruz.
Yakınlığın en büyük engellerinden biri, “ tek başına idare etmeye” yüklediğimiz kültürel önemdir. Bir şekilde başarıyı kimseye ihtiyaç duymamakla aynı kefeye koymaya başladık.
Bütün kalbinle yaşamak, gece yatağa giderken, Evet, mükemmel değilim, kırılganım ve bazen de korkağım ama bu aynı zamanda cesur olduğum ve sevgiyi ve aidiyeti hak ettiğim gerçeğini değiştirmez, diye düşünmektir.
Cesurca kendine kırılgan olma izni veren, karmakarışık olmuş duyguların dile getirmekten çekinmeyen ve tabii çekmecelerini düzenli tutan genç bir adam.
Güç düğmemizi istediğimiz gibi açıp kapayamayız. Zamana ihtiyaç duyarız. Tekrar denemeden önce bir süre durmak, geri çekilmek, hatta tamamen donmak için.