Siz kalbinizi çiçeğe, böceğe, ağaca, karıncaya ne bileyim kelebeğe açıp diyeceğinizi bütün samimiyetinizle ve Cenabı Hakka sığınıp anlatın, onlar anlar merak etmeyin.
Ya rabbi hayat ne kadar güzel.Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri.Bu ne kadar nimet!Bunların hangi birine şükretmeli?Etrafımda olanlara mı, hayatta kaldığıma mı?
Eğer bir birey ruhunun sesine kulak verip toplumu reddettiğini ilan edip, kuralları yıkarsa etrafındakiler onun dışlanmayı hak eden bir asi ya da yok edilmeyi hak eden rezil bi yaratık olduğunu söyleyeceklerdir.İnsan ebediyete kadar kendi kendinin mahpusu olarak kalabilir mi?Yoksa zaman geçtikçe özgürleşip Ruhun Özünü mü yaşar?İnsan dünyada hep aşağıya ve geriye mi bakar? Yoksa yüzünü güneşe dönüp, kafatasları ve dikenler arasındaki kendi bedeninin gölgesini görmeden mi yaşar?
Bir kadının kalbinde gizlenen, bir anda onun ruhunu canlandıran, içini ilahi bir müzikle doldurup, günlerini şairlerin düşlerine, gecelerini kutsal bir ilhama döndüren aşktan daha temiz ve huzur verici bir aşk yoktur.Hayatın gizemlerinin içinde, bir kadının kalbinde yaktığı ateşle geleceğe heyecanlı ve kuvvetli bir umutla bakmasını sağlayan ve ruhunun sessizliğini sürekli bir farkındalığa dönüştüren bu bağlılıktan daha güçlü ve daha güzel bir sır yoktur.
ilk ve son kez gördüğümüz insanlar;
aksi ispat edilmedikçe benimdir,
ilk ve son kez işlediğimiz günahlar kadar
her gün geçtiğimiz,
ama hiç gitmediğimiz
o yerlerdeki kovulmuşluk hissi
bunu en kötü kim anlar
ben mesela
bütün fidyelerin rehinesi
gözümün gördüğü her yer çok dar
tek şansım konuyu bilmemenin masumiyeti
sonra bir oğul daha babasını andırır
kanepeler çekilir, bir yüzük daha bulunur
sorarım; neden bütün keskin nişancılar kekeler?
ben neden sinirli birisi olurum, ki benim sinirim
renklilerin arasına karışmış beyaz bir gömlektir
ölümün rengi çıkar, yine de giyerim
bilmediği her şeyi bana öğreten ömrüm
kriz zamanı ilk kısılan arkadaşlar gibi
evde yapılmış bir sona hazırlanıyor
gardımı da koşarken düşürmüşüm bir yerlerde
tanrım, kendini elden çıkarmak ne zor...
Sözün de bir yüreği olsun, çarpıntısı duyulsun istiyorum.
Aramızdaki gel-gitler gözümü korkutuyor.
Neden kelimelerimizi süngüleyip birbirimizi yaraladığımızı anlamıyorum.
Neden kurgulanmış düşüncelerimizin zehirli sarmaşıklara dönüştüğünü bilemiyorum.
Aklımın kolları bu yıkıcı ortaoyununu kavramıyor.
Sözlerin hırslarla kolkola dolaşması canımı sıkıyor.
Ne kadar zamandır böyleyiz hatırlamıyorum.
Bildiğin eskiden böyle insanlar olmadığımız…