Roman çoğunlukla birden fazla kadın tipi arasındaki çatışmalardan oluşmaktadır. Nazan, geleneksel aile yapısının getirdiği itaatkarlık ve çevresinin dayattığı "elalem ne der" baskısının altında bir birey olmayı başaramamıştır. Kendine ait fikirleri, kişisel alanı ve hayatın getirdiklerine karşı bir mücadelesi yoktur. Yaşamı sessiz ve trajik bir kabullenişten ibarettir. Hacer ise "anne"liğin kutsallığını çeşitli entrikalar ile birleştirerek kimliğini var etmektedir. Neriman karakteri ise toplum ve ailesinin (abisi) baskısına rağmen hayatına dair "tercih" hakkına sahip, iradeli ve güçlüdür. Sosyal konum olarak alt seviyeden "hanımefendi" mertebesine avukat bir aydın sayesinde çıkmıştır. Naciye ise hizmetçilikten meyhane işletmeciğine dolandırıcılık, hile-hurda ile gelmiştir. Geleneksel aile yapımızı tüm gerçekliğiyle anlatan bu romanı çok severek ve etkilenerek okudum. Hayatın tüm zorbalığına karşı kadınların yaprak gibi savrulup kaderciliğe teslim olmaktan ziyade, mücadele ve inatla çıkış yolu aramaları gerektiği fikrini çok kıymetli bulmakla beraber, romanda kendini belli bir konumda var etmeyi başarmış tüm kadınların bunu yalanla, entrikayla veya bir erkeğin saygınlığı altında yapmış olması beni rahatsız etti. Bu fikrin hür, aydın ve akıllı bir kadın üzerinden geliştirilmiş olmasını isterdim. Belki de roman bu hali ile döneme ait kadınların çıkmazını yansıtmıştır.