Bir şeyi anlayabildiğimiz sürece ona yenilmenin söz konusu olamayacağını çok düşünmüşümdür. Bu düşünceye kendimi çok alıştırmışım. Şimdi yenilmeğe başlıyorum. Artık anlamadığım için. Anlamadığımı başka kılığa sokup anlatmağa kalkamam ki...
Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi düşüncelerimi değiştirmek durumunda kalabileceğimi düşünüyorum da karşımda olanların bir gün benim düşüncelerime yaklaşabileceklerini hiç umamıyorum.
Bizi ürkütmesi gereken ne varsa, iyi bir şeyin belirtisiymiş gibi davranıyoruz; sevinmeğe bakıyoruz böyle bir iyilik karşısında. Böyle bir sevinç olanağı bulmuşken korku içinde yaşamak, yeğlenecek şey değil.
Ünlü yazar Dostoyevski evine aldığı çalışanı Anna'ya âşık olur. Fakat Anna'ya açılmaktan çekinir çünkü yaşça ondan büyüktür. Anna ile Dostoyevski birlikte çalışmaya başlayalı daha bir ay bile olmamışken Dostoyevksi, aklına bir fikir geldiğini ve Anna adında bir kadına aşık olan yaşlı bir sanatçı hakkında bir roman yazmak istediğini söyler. Ve Anna’ya sorar: “Böyle bir ilişki mümkün olabilir mi?” Anna ise olabileceğini ve gerçek aşkın görünüşe hapsedilemeyeceğini söyler Dostoyevski’ye. Dostoyevski sözlerine şöyle devam eder: “Kendini onun yerine koy. Farz edelim ki, o sanatçı, yani ben, sana aşık olduğunu itiraf ediyor ve senden karısı olmanı istiyor. Ne derdin?”
Anna bir an bile düşünmeden: “Onu sevdiğimi ve hayatım boyunca seveceğimi söylerdim.” der ve üç ay sonra da evlenirler. Bu evlilik Dostoyevski’nin ölümüne kadar mutlu bir şekilde ilerler.
14 yıllık evliliklerinin sonunda Dostoyevski ölüm döşeğindeyken Anna'ya dönüp şöyle der:
"Seni şimdiye kadar hep tutkuyla sevdim ve hiç aldatmadım. Düşüncemde bile..."