Aklınızı ve kalbinizi aynı anda kullanın. Sadece akıl derseniz, merhametsiz, vicdansız, taştan farksız bir insan olup çıkarsınız, insanlar sizden korkarlar ama hiçbir zaman gerçekten sevmezler. Eğer aklı bütünüyle reddedip her vakaya hissi bakarsanız da bu kez kandırılır, itilip kalkılır, hayal kırıklığına uğrarsınız. Nazik bir dengesi vardır bu işin, buna dikkat etmek lazım evvela.
İnsanlara gelince... Sizi yargılarlar. Onlara kulak asarsanız daha çok yargılarlar, kulak asmazsanız yine yargılarlar.
Dünyanın havasını solumuş bir insana aşık olmak, en hafif ifadeyle budalalıktı.
Yalnızlığın bilmem kaçıncı evresini yaşadığımı bilmez halde, tamamlanmamış insanları yararak yürüdüm. Otobüsler, tramvaylar duraklarda bekleyen insanları metal canavarlar suretinde yutup hızla kaçırıyorlardı. Eve girer girmez bir şarkı koydum kendime. Bir daha, bir daha başa sarıp dinledim. Bir tarafım söylemek istediklerimle doluyken, diğer yanım onları yok etmekle meşguldü. Arada kalan bendim ve ufalanıp yok olmamam bir mucizeydi. Bir yanım diğerine şunu söyleyebilmişti en azından, bunu duyabildim. ''Şarkıyı değil, o şarkıyı ilk dinlediğin zamanki kendini özlüyorsun. O zamana dokunamadığını anlayınca da, şarkıyı bir daha dinliyorsun. Geçmiş zamanın şimdiki zamanın işleyişine burnunu sokmaktan vazgeçmemesi de diyebiliriz buna.
Hiçbir şey yapmadan oturan insanların aslında devasa yükler taşıdığından şüphelenirdim. Zor olan zihninde dönen binlerce fikre rağmen hiçliği koruyabilmekti çünkü. Herkes bağırırken onların seslerini dahi bastıracak kadar susmak gibi...