Erdem, kimsenin göz ardı edemeyeceği üzere, mükemmeliğin son derece çetin yolunda daima tuzaklarla karşılaşır, öte yandan günah ve kötü alışkanlık, talih tarafından öylesine sevilir ki...
"Anlamıyor musunuz siz, kendim olmak istiyorum, kendi adımla anılmak istiyorum ve erkeklerden, evlilikten yalnızca dostluk bekliyorum. Dostluk da saygı da eşitlikle olur, anlamıyor musunuz, eşitliğin olmadığı yerde ikisi de yok. "
Biz talihin tutsaklığı altındayız; onun boyunduruğu sert ve karşı konulmaz bir engeldir, biz de ancak, haklı ya da haksız, bu talihin keyfine göre bize layık gördüğü muamelelere boyun eğmek zorunda kalırız.
Biz bütün kötü alışkanlıkları doğar doğmaz boğmazsak, onlar ta içimize kadar kök salarlar : durmadan kendi kendini azdıran bu karanlık ve yıkıcı duygular da böyledir;zamanla kendi acılıklarından beslenir, acı da mutsuz bir ruh için bir tür sapkın zevke dönüşür.
Ölmüş saatlerimiz, günlerimiz, senelerimizin olduğunu, yıllarca farkına varmadan bir hiçin sarraflığını yaptığımızı, yaşamadan yaşadığımızı kim inkar edebilirdi. "Hatta öyleleri var ki bir kere olsun ruhlarının gerçeğine doğmadan ölürler..."