Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Canan Berk

Sana anlatacak çok bir şey bulamadım, uç uca dizdiğinde bir hayat oluşturan ufak tefek şeyler sadece, ama umut yok değil. Heyecanlanacak bir şey yok, hepsi bu.
Reklam
Sonra omuzlarım düşmüş, acılar içinde haykıra haykıra dolaşmaya başladım. Yüzlerce yıl dolaştım sanki. Bütün oyunlara, bütün sahnelere girdim çıktım. Bütün mektuplardan geçtim, bütün namlularda gezindim. Dün değil, bu sabahtı sanki. O kadar dolaştım ki, yüzyıl geçti gibi geldi bana. Çöllerde geziyormuş gibi oldum. Birkaç tarihte, birkaç takvimde birden yaşadım. Ama içimde hep o ıssızlık. Penceremin önünde dururkenki ıssızlık. Vitrinlere baktım, arka sokaklara, ucuz otellere, aşevlerine, çiçekçi dükkanlarına, yaşadığım dünyalara gittim, yaşadığım ilişkilere gittim, yaşadığım insanlardan geldim, birlikteliklerimden geldim. Hepsinden geldim, her şeyden geldim, herkesten geldim. Şimdi burada dün sabahı, evvelsi sabahı, daha önceki sabahı, ondan da önceki sabahı, tek tek bütün sabahları anımsamanın kime ne yararı var? Hiçbir sabah beni dünyaya alıştıramadı ki...
Çağırdığında gökyüzünün yükseklerine Tanrı beni, Oradan bakacağım korumak için seni.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sonunda ne bulacağını sanıyorsun? Belki bir ceza vardır veya bir ödül. Belki acı vardır, acıdan başka da bir şey yoktur, gözlerimi kör eden dağlayıcı, beyaz bir acı. Fark etmez. Yaşam harika ama yaşamak dayanılmaz. Varoluşu kısmak isterdim. Yüzyıl boyunca tek, taklidi imkansız, uzun bir söz telaffuz etmek isterdim ve bu sözün gerçek vasiyetim olmasını.
İnan bana, bütün gece boyunca yalvarıp durdum Tanrılara, iki kat uzasın diye gece senin yanında
Reklam
Hiçbir yerde, sevgili, yoktur dünya, eğer içimizde değilse.
Belki bize kalan, Herhangi bir ağaç olur yamaçta, Her gün yeniden görmemiz için onu; Dünkü sokak kalır bize Ve bir alışkanlığın söz dinlemez bağlılığı, Yanımızda olmaktan hoşlanmış ve kalmış, Gitmemiş.
Yıldızlar, acıdan delirmiş insanların gökyüzüne sıktıkları kurşunların açtığı deliklerdir.
Bazen, az önce şuralardaymış da kaşla göz arasında kaybolmuş bir eşyamı arar gibi, seni ararken buluyorum kendimi.
Kelimeler kendilerini hatırla yolcu edecek vefalı bir ağız, gönül hoşluğuyla davet edecek kadirşinas bir kulak bulamadıklarından, ikimizin arasında yaralı hayvanlar gibi canhıraş koşuşturup duruyorlardı.
Reklam
Hazırlıksız yakalandığımız bir yağmur gibiydi karşılaşmamız; altına sığınabileceğimiz bir saçak bulana kadar ikimiz de sırılsıklam olduk.
Madem gönlün ayaklarıma bukağılı, Tatlım, dizlerimde uyu.
Yağmur öyle içten yağıyordu ki deniz bile ıslanmak istiyordu.
Güldü karşımda, ağzının yalnız bir köşesiyle.