"Sana aşık oldum," dedi Jace. "Çünkü tanıdığım en cesur insanlardan birisin. Bu durumda, sırf seni seviyorum diye senden cesur olmamanı nasıl isteyebilirim?"
"Ama Valentine, Jace'e aşkın bir zaaf olduğunu söylemiş," dedi Clary. "Aşkın insanı mahvettiğini söylemiş."
"Senden nefret eden biri için hayatının yarısını harcasaydın, onu bir türlü unutamasaydın sen de böyle düşünmez miydin?
Ama sanki mutluluğun sadece kıyısında dolaşıyor gibiydi. Ne zaman Jace'e baksa, mutluluk ondan kaçmaya başlıyordu. Aynı anda hem Jace hem de başka biri olabilir miydi? Aynı anda hem üzgün hem mutlu olmak mümkün müydü?
"Bana bir hikaye anlatır mısın?"
Simon gözlerini kırpıştırdı. "Nasıl bir hikaye?"
"İyi adamların kazanıp kötü adamların kaybettiği bir şey işte. Kötü adamların öldükten sonra bir daha dirilmedikleri bir hikaye."
"Clary?" Jace başını yana eğip kızın yüzünü inceledi. "Sen... Sen beni hala seviyorsun, değil mi?"
"Ben Jace Lightwood'u seviyorum," dedi Clary. "Senin kim olduğunu bilmiyorum."
Bizi ormandan çıkaracağına o kadar emindi. Başarısız olmak bir seçenek olamazdı. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Dönüş yolunu bulacaktır. Bunu biliyorum.
Aaron hareket etmiyordu. Bir sörf tahtasına binermiş gibi tabelanın üzerinde dengede duruyordu; yüzünde kasvetli bir ifade vardı. Ufalanmış beton dökülen saçları bembeyazdı; gri üniforması yırtık ve kanlıydı. Yavaşça elini kaldırdığında Call orada sadece arkadaşı olan Aaron'ı değil; ilk kez Makar'ı, günün birinde Ölümün Düşmanı kadar güçlenecek olan kaos büyücüsünü gördü.
Düşman'ın düşmanı olacak kişiyi.
Düşmanını.