Bazı yazarları keşfetmek, bazen ise yıllar sonra yeniden okuyarak keşfetmek bir defineye toprak altında rastgelmek gibi. Bu bazen Oğuz Atay olur, bazen Cengiz Aytmatov, bazen de Stefan Zweig.
Öteki yazarlar kazmayı küreği alıp toprağı amaçsızca kazdığın anlar gibi. Zevk için, zaman geçmesi için, meşgale üretmek için kazarsın. Tek amaç, içindeki sıkıntıyı giderecek bir şeyler bulmaktır.
Toprağı kazarken öyle bir hazineye denk gelir ki küreğin, onun değerli bir mücevherat olduğunu elindeki küreğin sesinden tanırsın.
Cengiz Aytmatov benim için öyle olmuştu. Cemile'yi okuduktan yıllar sonra Cengiz Han'a Küsen Bulut'u okumuştum. Hastalığa iyi gelen bir ilaç gibi olmuştu.
Şimdi de aynısı Zweig için geçerli. Satranç'ı okuduktan yıllar sonra başka bir kitabını okuyorum ve küreğim yine bir hazineye çarptı.
Mutluluk bu olsa gerek.