Başımı alıp bir gitsem diye düşünürdü çoğu zaman; bir gidebilsem. Büyüyüp adam oldu mu gidecekti, yolu yok. Babası arada bir lafını ederdi "taş ahırı buralar" derdi. "Silkinip kalksak da şehre gitsek adam oluruz" derdi. Ama "Baba toprağı" yüreğinden bağlardı adamı. Salih bu "baba toprağı"nın ne olduğunu anlamıyordu bir türlü. Taşlı toprağı biliyordu, killi toprağı biliyordu, kumlu toprağı biliyordu. Bir keresinde sormuştu babasına "baba toprağı"nı. Ensesini kaşımıştı babası "deyyus" demişti "Büyüdüğünde anlarsın sen de." Salih büyüdüğünde anlayacaktı o "baba toprağı"nı, anlayacak ve kıçına tekmeyi vuracaktı; babasının bırakamadığı o toprağı bırakacaktı. Geyikler tepesinin oradan çıkan yolun nereden geldiğini, Moramıt dağının sinesinde kaybolan yolun nereye gittiğini, köyün sırtını dayadığı koca dağın arkasında ne olduğunu anlayacaktı. Hem belki oralarda da vardı o şeyden, o "baba toprağı"ndan.