''Rüzgar, bana senin Aşk'ı tanıdığını söyledi,'' dedi delikanlı güneşe.
''Aşk'ı biliyorsan, Evren'in Ruhu'nu da biliyorsundur, çünkü o da Aşk'tan yapılmıştır.''
''Kişisel Menkıbesini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir.
Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu.''
''Deli misiniz siz?'' diye sordu delikanlı biraz uzaklaşınca. ''Onu neden böyle yanıtladınız?''
'' Sana hayatın çok basit bir yasasını göstermek için: Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin?
Çünkü insanlar hazinelere inanmazlar.''
'' Hayır. Senin henüz bilmediğin şudur,'' dedi Simyacı: '' Evren'in Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karşı kötü duygular beslediği için böyle davranmaz. Düşümüzü gerçekleştirmemizin yanı sıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi ister. Ama insanların çoğunluğu, işte bu anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz bu durumu şöyle tanımlarız: vahanın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.''
''Bulduğun şey, saf maddeden yapılmışsa hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi bir anlık ışıktan başka bir şey değilse o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın. Gene de en azından bir ışık patlaması görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile, yaşamış olmanın zahmetine değer.''
''Aşkın, bir erkeğin kendi Kişisel Menkıbesinin peşinden gitmesine engel olmadığını anlaman gerekiyor. Böyle bir şey söz konusu olduğu zaman bil ki Evren'in Dili'ni konuşan Aşk değildir bu, yani gerçek Aşk değildir.''