Benim Odysseia'm burada bitiyor. Zamanın ve koşulların benden yana tavır aldıklarının bilincindeyim. Dünya beni şımarttı, sevdi ve nefret etti. Evet, dünya bana tüm iyiliklerini, çok az da kötülüklerini sundu. Başıma gelen kötü olaylar ne olursa olsun, talihin ve talihsizliğin gökyüzünde serserice dolaşan bulutlar gibi insanı gelişigüzel zamanlarda yakaladığına inanıyorum. Bunu bildiğim için kötü olaylar karşısında hiçbir zaman çok fazla dehşete kapılmıyor, iyi olaylar karşısında da hafif bir şaşkınlık duyuyorum. Hayatla ilgili hiçbir felsefem yok... destansı da olsa, aptalca da olsa hepimiz hayatla mücadele etmek zorundayız. Tutarsızlıklar karşısında tereddüt eder, kararsız kalırım; bazen küçük şeyler için canımı sıkar, felaketleri de kayıtsızlıkla karşılarım..
“The Great Dictator adlı filmin çekimlerinin ortasında United Artists'ten kaygı dolu mesajlar almaya başlamıştım. Sansür yetkilileri filmin sansürde başımı derde sokacağından dem vurmaya başlamışlardı. Ayrıca İngiliz yetkililer Hitler karşıtı bir filmden çok endişeleniyor ve bu filmi İngiltere'de gösterip göstermeme konusunda kararsızlık çekiyorlardı. Hitler'e gülünmesi gerektiğini düşündüğüm için filmi sonuna kadar çekmeye kararlıydım. Almanların toplama kamplarında uyguladıkları gerçek terörden haberim olsaydı The Great Dictator'ı yapmazdım. Nazilerin çılgınlığını komedi unsuru olarak kullanmazdım. Bununla birlikte onların saf kan ırka ilişkin o mistik düşünceleriyle dalga geçmeye kararlıydım..”