Fetihten bu yana sürekli çoğalan alçak gönüllü ve masum aydınlığıyla eski İstanbul'dan nelere sahip çıktık ne
kadarını koruyabildik düşünmemiz gerekiyor.
Pascal'dan, Kopernik'ten bahsederken, İbni Heysem'den, Harezmi'den, Biruni'den, mikrobiyolojiyi Pasteur'den önce kuran Akşemseddin'den habersiz yeni kuşakların zihninde neyi nasıl kaybettiğimizin bir soru olarak belirmesi gerekiyor. Ve en fazla da medeniyetimizin esaslı dinamiklerine dönmeden öncü bir millet olamayacağımızı hatırlatmak gerekiyor.
Cansever, Türk mimarisini inşa ederken Batı kültürünü değil, kendi inanç değerlerimizi yansıtmamız gerektiğini
söyler. Yine İslam şehrinde evlerin insanın fıtratına uygun bir şekilde inşa edilmesini anlatan Cansever, evlerin mimarisinin Müslüman için ne kadar önemli olduğunu anlatır. Ev
için Osmanlı evlerinin örnek alnması gerektiğini hatta şehir ve mahalle inşası için tek örneğin Osmanlı olduğunu her
imkânda vurgular. İslam mimarisi tezini yine tevhit anlayışı üzerinden şekillendiren Cansever, İslam'da aslolanın hayatın merkezine Allah'ı yerleştirmek olduğunu anlatır. Yine
bilge mimara göre İslam mimarisindeki her zaman mutluluk, ümitvar ve neşeli olma hâli İslam'ın bütün sanatlarında
ortak bir özellik olarak görünür. Batı'nın ya da Hristiyanlığın mimarisine baktığımızda ise bir karamsarlık, keskinlik, insana ıstırap veren hâller, ihtişamı gözler önüne sermeye
çalışsalar bile daima kendisini hissettirir.
Ömrü boyunca bizi şehri düşünmeye, şehri dert etmeye çağıran Turgut Cansever merhuma göre İslam mimarisinde Allah'ı vurgulamadan, onun büyüklüğünü ifade etmeden hiçbir yapı inşa edilemez. Maalesef çağın insanı bu ufuk insanının, medeniyet bilgesinin çağrısına hep kulak tıkadı.
Nasıl twitter hesabını oğluna miras bırakmanın yakışık almayacağını biliyorsan "Âmentü" nün gereklerini yerine getirmeden iyi bir insan olamayacağını da biliyor olmalısın.
Sadece geniş caddeler açmak, bulutlara ulaşan gökdelenler inşa etmek ve binaları dolduracak kalabalıkları toplamak, bir yerleşim birimini "şehir" yapmaya yetmez. Şehir benliklerimizin toplamı bir bizlik duygusudur aynı zamanda. Bu yüzden de şehirle ilgili her sorun, bizim sorumluluğumuzdadır.
Bizim sorumluluğumuz şehirleşmede değil, insanda olmalıdır. İnsan meselesini, kültür, tarih, dil, kimlik meselelerini çözmeden şehirleşme sorunlarının çözülebileceğini düşünmek; şehri insanların inşa ettiği yapılardan ibaret görmek demektir.
Yokluk kol gezerdi kimi evlerde fakat cinnet bulaşmazdı. Yoksunluğun eczası yardımlaşmak, dayanışmak ve sadaka müessesesiydi. İnfak, insanları daha bir kardeş kılardı.