Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Son sahneyi de Osman bin Affan radıyallahu anh anlatıyor. Diyor ki: “Oğlu Abdullah oturmuş kanlar içindeki babasının başını da dizine koymuştu.” Yani Ömer’in başı oğlu Abdullah’ın dizinde Ömer’de artık iyice can çekişmeye başlamış. “Demiş ki: ‘oğlum başımı toprağa koy’ demiş. O da demiş ki: ‘Baba toprakla benim dizim ne fark eder, sen rahat et’ demiş. Biraz sonra: ‘oğlum başımı toprağa koy dedim sana’ demiş. ‘Ne fark eder baba’ demiş. Zaten işte can çekişiyorsun demeye getirmiş. ‘Anasız kalasın be çocuk başımı toprağa koy dedim sana’ demiş. Üçüncü defa deyince başını yere koymuş. Sonra da dönmüş oğluna demiş ki: ‘oğlum sizin bildiğiniz gibi değildi’ demiş. ‘vay bana Allah beni affetmezse ben ne yapacağım’ demiş. ‘bari Allah başımı toprakta görsün, beni tevazuda görsün’ demiş. Bir hacca gidip geldiği için, Ramazan’da fitre verdiği için kendisini garanti gören mü’mine bak, Ömer bin Hattab’a bak. Vay benim halime diyen, ağlayan Ömer’e bak. Hocalara beş on kuruş verip hatim indirttiği için babasını cennette bilen insanların aldanışlarına bak. Alıntı.
Reklam
DİĞER KÜTÜPHANELER Kütüphanenin Adı Yeri 23 Nisan Ulusal Egemenlik K Üsküdar Akademililer Sanat Mer.K Beyoğlu Akatlar Kültür Mer.K Etiler AKM KütüphanesiTaksim Alman Arkeoloji Enstitüsü K Ayazpaşa Alman Arkeoloji K Ayazpaşa
ÖMER SEYFETTİN'İN DE BAŞINI KESMİŞLERDİ Sadrazam Davudî Paşa yakınıyor: "Mimar Sinan'ın cesedini bile koruyamadık..." Ne yazık ki, geçmiş zamanda Ömer Seyfettin'in cesedine karşı da benzer bir saygısızlık suçu işlenmişti! Bilindiği gibi, Ömer Seyfettin 6 Mart 1920'de öldüğünde, Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde bulunuyordu. Ömer Seyfettin Kadıköy yakasında kira evinde, yalnız yaşıyordu. Oturduğu eve, Reşat Nuri, "Münferit Yalı" adını takmıştı. Kaç zamandır yemek de yiyemiyordu. Son günlerinde ateşli hastalığı ilerlemiş, adeta kendini kaybetmişti. Onunla ilgilenebilen en yakın arkadaşı Ali Canip'ti. hemen her gün uğruyor, biraz yemesi için evinden yemek getiriyordu. Kendini kaybetme derecesinde ağırlaşınca, onu bir faytonla Numune Hastanesi'ne götürmüştü. Hastanede yattığı süre içinde gözlerini açmadı. Arada bir, "çocuk.. çocuk..." diye sayıklıyordu. Olası ki, uzun süredir yüzünü görmediği kızını anıyordu. Ömer Seyfettin kalbinde yanan özlem ateşi içinde öldü! Ünlü yazarı hastanede tanıyan kimse yoktu. Onun aziz bedenini sahipsiz bir ölü, bir kadavra olarak değerlendirmek istediler. Cesedinin çevresinde tıp fakültesi öğrencileri toplanmıştı ve hastane hademesi cesedi üzerine elini koymuş olarak önce fotoğraf çektirdiler. Sonra hademe bir testereyle kıtır kıtır başını kesti cesedin! Fotoğraf gazetelerde yayımlanınca, onu tanıyanlar telaşla hastahaneye koşup, başsız cesedi kurtarmaya çalıştılar...
Rahman
Suyu temizliyor ayakların /gerçek mi gerçek/ savaş pilotu exupery'nin parmaklarının suya dokunuşudur çoğalan ibrahimlerle bir gelecek vakit habercisi yeniden çizdi kenti - buruşmuş çocuk balonları
Kelimeler ne işe yarar? Edebiyat, hiç beklemediğiniz sonuçlara da sebep olur, tahmin bile edemezsiniz. Sizi ‘geçici olarak zamandan çeker alır, sonra daha iyi bir biçimde geri verir!’ Anamın, ‘deli olan deliğinden çıkmaz’ dediği türden bir hava. Kışın en soğuk günleri. Soba gürül gürül yanıyor. Tüm kardeşlerin yan yana serili yün
Reklam
Karl’ın Nazım Hikmet Planı 12 yaşında bir cesaret anında yetimhaneden kaçan Karl, Türkiye için sanat ve edebiyat tarihini yüzyıllar öncesinden etkilemiş ve o gece kaçarken herkesin hayatını birbirine düğümlemiştir. Karl, Mehmet Ali olduğu gün bu ülkeye kendi soyundan gelen bir sürü Şair armağan etmiştir aslında. O gemiden kurtarılan çocuk bize
Mehmet Akif/Zafer Müjdesi
Bildiğiniz gibi Âkif, Çanakkale Direnişi sırasında -hükümetin verdiği resmî görev nedeniyle- Almanya'daydı. Döndükten hemen sonra da bir başka görevle (Şerif Hüseyin’in isyanına karşı Arapları uyarmak) Arabistan'a gönderilmişti. Velhasıl Âkif, Çanakkale Savaşı esnasında cepheden ve ülkesinden epey uzaktı. Âkif'in Almanya'dayken Çanakkale'yi nasıl düşündüğünü, o sırada yanında bulunan sevgili dostu Binbaşı Ömer Lütfi Bey'den dinleyelim: "- Ömer Bey, bu Çanakkale ne olacak? - Allah bilir ama vaziyet tehlikededir. Askeri üstünlük bakımından düşünülünce pek ümit yok. Ancak fevkalbeşer (insanüstü) bir şey olmalı ki askerimiz dayanabilsin! Ben, böyle dedikçe: - Eyvah, son istinatgâhımız (dayanak noktamız) da yıkılırsa ne olur, diyerek çocuk gibi gözlerinden yaşlar dökülmeye başlardı." Anlatılan o ki Âkif müjdeyi (zafer müjdesini yani), Arabistan'a giderken tren yolunda, El Muazzam İstasyonu'nda almış. Ve yine anlatılan o ki dakikalarca hüngür hüngür ağlamış zafer müjdesinden sonra. "Son istinatgâhımız"ı yıktırmayanlara, o büyük direnişin tüm kadrosuna rahmet olsun, selâm olsun, şân olsun!
892 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.