Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
632 syf.
·
Puan vermedi
~~~Evet, böyle başlayabilir, burada, biraz ağır ve yavaş bir biçimde, herkese ait olan ve hiç kimseye ait olmayan bu nötr yerde, insanların neredeyse birbirlerini hiç görmeden karşılaştıkları, bina yaşamının düzenli ve mesafeli biçimde yansıdığı yerde~~~
"""Hergun karşılaştıkları, hiç görmedikleri""" her cümlesi beni
"Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?" Dansa Davet, 1518 yılında görülen, dünyanın en ilginç toplumsal geçmiş vakalarından birinin hikâyesini anlatıyor. Strasbourg'da açlık ve sefaletin, insan cinayetinin sürüklediği bir yokluğun hüküm sürdüğü zamanlarda, ıstırabından aklını yitiren bir kadın, sokaklarda aynı anda dans etmeye başlar. Kısa bir süre içinde ona katılanların sayısı giderek artar ve "Dans Vebası" tüm şehri esir alır. İnsanoğlunun yaşadığı ağır travmalar sonucunda bilincini yitirip ölene kadar dans eder. İntihar Dükkânı'nın yazarından, "kurgu hikayelerinden çok daha lezzetli bir gerçekliği anlatan" masalsı bir roman...
Öncelikle başlarken çok uzun bir seri olduğu bilinerek başlanmalı.Açıkçası zaten çok klişe bir konusu olduğunu bilerek başlamıştım.Bunu okuyan herkes anlayabilir zaten.Normalde klişeleri çok sevmesem de bu kitap ilginç bir şekilde kendini okutuyor.Sadece kitapta günler yavaş geçiyor,mesela sadece bir günde bir sürü olay olabiliyor ve 1 gün neredeyse 150 sayfa boyunca yazılabiliyor.Ama okurken bu bile yormadı beni.Şiddet,alkol,küfür gibi konularda ise zaten bir kitabı okumadan önce bunlara farkında olarak başlarsınız.Bu tarz şeyler sevmiyorsanız çok sizlik değildir.Birçok kişi başrol erkeği çok suçlamış davranışlarından dolayı fakat ben buna katılmıyorum.Sonuçta kıza hiçbir şeyi zorla yaptırmadı,hatta en başında birçok kez uyardı,uzak durmasını istedi.Kız bu anlaşmayı kabul ettiyse bu onun kararıydı.O yüzden ben adamı suçlamadım.Ve sanırım bu kadar klişe olan bir kitabı bu kadar sevmemin en büyük sebebi başrol kızı çok iyi anlayabilmiş olmam.Başrol karakterin iç dünyası o kadar güzel aktarılmış ki,normalde hiç hak vermeyeceğim şeylere bile kızı okuyunca hak vermeye başladım.Yani kızla çok iyi empati yapabildim aslında.Dediğim gibi çok klişe ama benim genel olarak beğendiğim bir kitap oldu.
Toplumların yeme-içme kültürleriyle ilgili araştırma yapmak; insanların yaşamı, kültürel özellikleri ve toplumdan topluma değişen damak lezzetleri hakkında fikir verebilir. Bu bakış açısıyla insanlık tarihi boyunca günlük hayatın bir parçası olan içeceklerin tarihini okuyarak geçmişteki olaylar ve olguları daha kolay anlamlandırabileceğimizi
Bilemedim. Hem ilginç hemde nahoş oldukça absürt biraz da eğlenceliydi. Başladı ve bitti. Ne anlattı şimdi roman ?
Yazar resmen okurla kafa buldu. Bir çok yerde araya girip okurla muhabbet etti. Kitapta anlatılan bir çok şeyin yaşama ne kadar aykırı olduğunu o da kabul etti. Ama siz öyle varsayın demek istedi. Akıllıca aslında. Sizinle hemfikirim, yine de siz okumaya devam edin dedi resmen. Böyle diye diye kitabı bitirdiniz .
Ama tüm bunlara rağmen boş değildi. Bir kıssadan hisse çıktı kitaptan.
Hayatın kendisi bir muhasebe değil mi zaten. Bazen hayat bize borçlanır, bazen de biz hayata. Christie malry'nin dünya ile hesabı alacak borç ilişkisinden ibaret. Alacaklarını küçük hesaplarla borca çeviriyor. Bir nevi hayatla hesaplaşma, küçük intikamlar. Ve hesaplar gittikce alacak hesabı büyüyor mizan patlıyor..
Bir muhasebeci olmam benim için kitabı anlaşılır kıldı. Artık muhasebe bilmeyen düşünsün.
Türk Mitolojisi
Türk mitolojisi, olabildiğince bilimsel kaynaklar referans alınarak çözümlenmeye çalışılan bu eserde Altay ve Yakut Türklerininkültürlerindeki anlatıları adı geçen tanrı ve tanrıçaları;Göktürk Uygur türeyiş mitolojilerinde ki ayrıntılar.
Kitap da en zevk aldığım şey ise Oğuz Kağan destanının ilginç detay ve fotoğraflarla incelenmesi ve kozmoloji ile bir işlenen bir konu olmasıdır.
Eserin bazı bölümlerinde tekrara çok düşülmüş.
Görsellerle desteklenmesi de akıllarda kalıcılığı desteklemiş.Ben okurken severek okudum.
#gonçalotavares ‘in krallık dörtlemesi adı altında toplanan ilk iki kitabıyla selam.
Merkezleri ve geçtiği mekân aynı olduğu için @kirmizikediyayinevi iki kitabı tek kitapta toplamış, çok da güzel olmuş.
#josephwalserinmakinesi makineleşmiş, kendi kabuğuna çekilmiş bir yaşama odaklanıyor; aynı zamanda savaşla gelen hareketli bir şehirin tablosunu ince ince detaylandırıyor. Walser’in ilginç koleksiyonu da kafalarda soru işareti bırakmaktan geri kalmamakta…
Tavares sade diliyle bunu mükemmel başarmış. Karakterin ruh hali ve panoramik seyir bu kadar özenli ifade edilebilir.
#biradamklausklump aynı ortamın farklı bir tepesinden seyrettiriyor yaşananları. İşgal altındaki bir kentte artık normalleşen bir yaşamda, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan Klump çerçevesinde anlatıyor yaşananları…
Savaşın ortasında biteviye bir yaşam süren, farklı statüdeki insanlara odaklanan Tavares; sıradanmış gibi anlattığı iki hikâye ile okuruna seslenerek resmettiği tablodaki ince melankolisi ile insanların kopan ilişkilerini, entrikaları, şiddeti durağan ama bir o kadar da kusursuz aktarmış.
Bu tarzı sevenlere gelsin, ben gibi…
Joseph Walser'in Makinesi ve Bir Adam: Klaus KlumpGonçalo M. Tavares · Kırmızı Kedi Yayınları · 201646 okunma
·
Puan vermedi
Japon edebiyatının önemli isimlerinden Tanizaki’nin olgunluk dönemi eserlerinden olan bu ilginç roman, görücü usulü evlenen bir karı-kocanın cinsel yaşamları hakkında tuttukları günlükler şeklinde kurgulanmış. Birbirlerinin günlüklerini okuyup okumadıkları konusu romanın sonuna kadar şüphe uyandıracak biçimde işlenmiş. “ben kendi ruh halimi insanların bilmesinden hoşlanmadığım gibi, başkalarının yüreklerinin derinliklerine dalmayı da sevmem.” diyen eşin yaptıklarına şaşırmamak elde değil. İnsan psikolojisinin ve dürtülerinin farklı boyutlarını görmemizi sağlayan son derece ilginç bir eser. Beni en çok şaşırtan karı-kocadan ziyade kızları Toşiko oldu, okursanız ne demek istediğimi anlarsınız sanıyorum.
Açıkça söylemek gerekirse ben Zweig okumayı çok fazla sevmiyorum. Ucuz oldukları için okumayı tercih ediyorum. Zweig’ın ayrıntılara önem vermemesi ve yüzeysel üslubu okumayı ferahlatıyor evet ama hikayenin içine girmeyi ve olayları benimsemeyi zorlaştırıyor bence.
Diğer okuduklarıma nazara en çok Clarissa’yı sevmiştim ama ne yazık ki yazar bu kitabı bitirememişti. Lyon’da Düğün 3 ayrı öyküden oluşuyor ve ilginç bir şekilde bu 3 kısa öyküyü okumak bana Clarissa’dan daha fazla keyif verdi.
İlk öykü (Lyon’da düğün) baştan sonra tam dozajında bir öyküydü. Ayrıntıya gerek duymadan da güzel bir duygu geçişini ve hikaye keyfini sağladı bana.
2. Öyküde (iki yalnız insan) olaylardan ziyade sadece duyguları özümsedim. Çok kısa olması biraz dezavantajdı burada.
3. Hikaye (Wondrak) yeterli ayrıntıları ve hikaye oluşumu açısından çok başarılıydı. Ancak ne yazık ki bu hikaye de bilinçli ya da bilinçsiz yarım bırakılmıştı. Sonunu okumayı çok isterdim.
Kitabı büyük ilgiyle okudum akıcı, sade ve olağanüstüydü...Tavsiye ederim. Geri dönüş tekniği çok sık kullanılmış, olay örgüsü çok iyi fakat sürekli diğer olaylarla bağlantılı olup tekrar ana konuya dönmesi konu bütünlüğünün kavranması açısından belki okuyucuda kafa karışıklığı oluşturabilir. Yani demek istediğim olay örgüsünün zenginliği karşısında bazen kronolojik sıranın takip edilmemesi kitabın değerinin anlaşılmamasına yol açabilir. Okuyucular hazırlıklı olsunlar, kitap: ilginç olay örgüsü alışılmışın dışında bir yazı tekniği, içinde bulunduğumuz topluma ve yaşadığımız Coğrafyaya bir ayna ,geçmiş ile geleceğe bir köprü....Çok beğendim...
