"Annen seni kurtarmak için öldü. Voldemort'un anlayamayacağı bir şey varsa, o da sevgidir. Annenin sana olan sevgisi kadar güçlü bir sevgi ne derin izler bırakır, bunu anlayamaz. Yara izine benzemez bu, gözle görülmez... böylesine yürekten sevilmek, seven insan gitse bile, bizi sonsuza kadar korur. Tenine işlemiştir bu. Quirrell'ın içi nefret, hırs, tutku doluydu, ruhunu Voldemort'la paylaşmıştı o; sana bu yüzden dokunamadı. Güzelliklerle yaratılmış birine dokunmak onun gibilere acı verir."
Annemden nefret etmek istediğimde bile seviyordum. On beş yaşındaki oğlanların annelerini sevmesinin normal olup olmadığını merak ettim. Belki normaldi. Belki de değildi.
Doğru kelimeleri bilirsem veya doğru lisanda konuşabilirsem nehri geçeceğini düşünüyordum. Ve eve geleceğini. Keşke doğru kelimeleri bilseydim. Keşke doğru lisanda konuşabilseydim.
İnsanlar hayatınıza girip çıkarlardı. Bir süre dünyanız ve her şeyiniz olurlardı. Sonra bir gün artık olmazlardı. Ne kadar süre yanınızda olacaklarını bilmekse imkânsızdı.
Kötü biriymişim gibi hissediyordum çünkü ağlayasım yoktu. Kuşla ilgili hiçbir şey hissetmiyordum. Kuştu işte. Bir şeylere ateş etmeyi eğlence zanneden aptal bir çocuk tarafından vurulmayı hak etmiyor olabilirdi. Fakat yine de altı üstü kuştu.
Dante'den daha kalpsizdim. Sanırım bu kalpsizliği ondan saklamaya çalışmıştım çünkü beni sevmesini istemiştim. Fakat artık biliyordu. Kalpsiz olduğumu. Ve belki bunda bir sorun yoktu. Belki kalpsiz olduğum gerçeğini, tıpkı onun kalpsiz olmadığı gerçeğini sevdiğim gibi severdi.