Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
aklıma esene g(y)el - dört
“‘Sayma!’ diyorum kendime geçip giden günleri, üst üste topladığın seneleri.. hem kim öğretti ki bana abaküsle bu anlamsız matematiği. Sayılar arttıkça eksiliyorum, eksiltiyorum.. sahi hangi evrenin matematiğinde yanlış yapmamış oluyorum? Sen hiç ağlarken gözlerinden kaç damla aktığını saydın mı? Hangi damlanın kime ya da ne için aktığını, akarken kalbinden ne kadar eksilttiğini, geriye doğru saramayacağın kayıplarını hiç düşündün mü? Yoksa onlar feda edebileceğin yasların en küçüğü müydü? Küçültmeye çalıştığımız acıların bizi paramparça eden şeyler olduğunu, önemsiz kategorisinde depolarsak daha az yıpranacağımızı, olmamış sayarsak normalleşebileceğimizi düşünmek istiyoruz değil mi? Bugünü kurtar aferin, peki ya yarın.. yapayalnız, anlayandan yoksun, sadece eleştirmek için doğmuşlardan kaçmaya çalışırken, toplumun yadırgadığı yanlarını sessizce sevip sararken yine yalnız.. Kendimize sarılmaktan yorulduk, hepsi geçecek demekten yorulduk. Bunu bizim için yapacak bir yürek aramaktan yorulduk. Bu ucu bucağı görünmeyen yalnızlığımızdan yorulduk. Keşke bunların hepsinin doğru çözümlerini de öğretseydi abaküslü öğretmen. Belki o zaman hatasız yaşayabilirdik birçok şeyi.” ~ ben’den ~ 22.05.2024 ~ 22:12 ~
Saatimiz çalışıyor ama kalbimiz durmuş Çalışmıyor
Ne çocuklarımız, ne torunlarımız bakır mutfak eşyalarını tanımıyor. O kalaylı tasları, tencereleri, tavaları. Hiçbiri kalaylı bir maşrabadan kaynak suyu içmedi. Bakır eşyalar onlar için artık bir aksesuar, bir süs unsuru. Oysa vaktiyle o tavalar, o tencereler kimlerin elinden geçti. Kaç gelinin, kaç dedenin, kaç babaannenin bir ömrü dolduran
Reklam
Şaşıyorum bazen aynadaki silüetimize. Biz katilleri ne kadar çabuk affediyoruz. Haklı görüyoruz cinayetleri. Yüceltiyoruz katili. Çocuklarımız onun gibi olsun istiyoruz. Sıfatları değiştirip daha az cahil ve daha az ahmak olduğumuzu zannediyoruz.
Varlığına Anlam veren kelimelerinden yoksunlaşmak,
Suskunluk Sarmalı "Varlığına anlam veren kelimelerinden yoksunlaşmak, en ağır iflas; dayanılan kelimelerin terki, çölleşme. Hayatını adadığın kelimeler sadece güçlü olmayı garanti etmeye mi yarıyor?" Hayat bazen birkaç kelimenin veya cümlenin arasında salınan bir yolculuk gibi görünüyor. Belli dönemlerde bir kelimenin, bir kavramın
Tolstoy’un "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!” Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük ! İnsan ne
İnsan Ne ile Yaşar
İnsan Ne ile Yaşar
İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı sevgili okur. Yaralar yaşandığıyla kalmalı.
Reklam
Kız kardeşimin düğününden bir sahne, tamam mı? İşte orada, içki içiyor evlendiği için pişmanlık duyuyor. Bu üçüncü, dikkatinizi çekerim. Annem o kadar kıskanıyor ki saçlarından yılanlar fışkırıyor. Ben ise mükemmel, diyorum. Burada üç tane kadın arketipi var. Kutsal fahişe, kusura bakmayın, Medusa ve ben. Ben kimim? Hangi arketipim?
“Hayattan ne istediğini bilmeyen boy aynasına bakmayıp kendini mükemmel zanneden… dokunmakla düşünmenin bir farkının olmadığını bilmeyen… sevgisinde cimri, öfkesinde bonkör olan bencil yaratıklarız.. kazandıklarımız kaybettiklerimizin yerini tutsun istiyoruz.. avucumuzu yalıyoruz. Bir şey güzelse bunda bir anormallik arıyoruz, olmasa bile
Annem İçin
Öldükten beş gün sonra geldin rüyama. Babaeski’deki eski evin oradasın. Hayır gelin çıktığın ev değil, diğeri. Biz çocukken her yazları kardeşlerinle, kuzenlerimle bir araya geldiğimiz eski mezarlığın oradaki ev. Evin bahçesine çiçekler ekilmiş. 20 li yaşlarındasın. Sanırım hiç evlenmemişsin. Bahçedeki çiçekleri suluyorsun. Çok mutlusun. O kadar
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.