Uzun zamandır, tek oturuşta bir kitap bitirmemiştim.
O kadar akıcı, o kadar sizi içine çeken bir kurgusu var ki, film izler gibi soluksuz okudum.
Kitaba ismini veren Delibo'nun (Deli İbo'nun) Yusuf ve Yasemin tarafından aranılış hikayesi olarak yola çıksa da, hikayedeki zaman sıçramalarında dönemlere has detayları, yazar öyle zarif, öyle ince işlemiş ki, elinizden bırakamıyorsunuz.
Yasemin ve Yusuf birbirleriyle sınanışları, baba-oğul ilişkisinin sessiz çığlıkları, Yusuf'un kendini arayışı, buldu sanışı, bulamayışı(!).. sizi kitabın sonuna kadar merak içinde ilerletiyor.
Her insanın hayatında bazı önemli dönüm noktaları vardır. Keşkeleri, pişmanlıkları, o geç kalmışlık hissini yazar öyle bir hissettiriyor ki, bir günde kaç ömre şahitlik etmiş oldum. Okurken yaşlandım, gençleştim. Duygular şelale..
Tanışmak için bu eseri doğru bir tercih olur.
Mutlaka okuyun morciğerlerim <3
edit: umarım filmi çıkar (:
DeliboMurat Uyurkulak · Can Yayınları · 2020611 okunma
Kendisi için yaşamalıydı insan. Nizami olup olmadığına bakmadan, kimin hangi kemiğinin kırılacağına takmadan, gözü kara dalmalıydı topa, söküp almalıydı hakkı olanı, ertelemeden, beklemeden, hemen, şimdi!
Bankaların kasaları tıka basa doluyken, kuyumcu vitrinleri sarı sarı parlarken, cüzdanı kalın puştlar kasıla kasıla turlarken caddeleri, açlıktan karnın gurulduyorsa eşeğin sikinden başka bir şey değildin. Sana zulüm de müstehaktı, ölüm de.
Yoktu işte insanın ince bir yeri, tüm gücünle değsen de kırılmıyordu, kılıç da çalsan kesilmiyordu. Ne edersen et, yamyamlık baki, barbarlık cariydi bu yaban bahçede. Ne yaparsan yap, ölüm, zulüm, kötülük hükmünü ferahfeza sürdürüyordu.