H.P. Lovecraft'ı okudukça bilmemenin güzelliklerini keşfediyorum. Zira bilmediklerimiz korkularımız, dolayısıyla da hayal gücümüzü tetikliyor. Lovecraft da ıssız bir köyden, buzulların bilinmezliğinden, hatta Plüton'un keşfinden bile korkmuş olacak ki üzerine delicesine, altın hayaller geliştirmiş. İyi ki bilmiyormuş ve iyi ki korkmuş.
Farklı coğrafyalarda ve farklı "gelişlere" sahip öykülere yer veren bu derleme haliyle öğretici dipnotlara da sahip. Coğrafya, sanat, bilim hakkında bir dolu dipnotu zihninize kazıyabilirsiniz. Özellikle "Deliliğin Dağlarında" eserindeki tarihi kalıntıların bilimsel terimleri oldukça zengin.
Öte yandan Lovecraft'ın korku ve bilim-kurgu sinemasındaki görsel etkisine şahit olmak şahane. 80'ler ve hatta günümüz sinemasında, filmin konusu Lovecraft temasına uygun olsun ya da olmasın, kozmik anlatının görselleştirilmesinde hep bir Cthulhu mitosu esintisi oluyor. Hatta seslerin bile bu çağrışımlarla yaratıldığına inanıyorum.
Edebi anlamda sorunları görmek mümkün. Lovecraft bazı meselelerin betimlemelerine öylesine takılı kalıyor ki, farklı cümlelerle aynı şeyin sayfalarca anlatımına maruz kalıyoruz.
Ayrıca beyefendinin yersiz ırkçılığı da zaman zaman öylesine sinir bozucu oluyor ki gülünç bir hal alıyor ve kahkaha attıracak düzeye geliyor. Kendisi sıradan bir zencinin odaya girişini anlatıp devam etmek yerine, bir anda gereksiz nefretine yenik düşüp, olayla alakası olmayan aşağılamalar yapıyor.
Fakat ilk paragraflarda belirttiğim üzere benzersiz bir kozmik hayal gücünü okuyoruz. Kötü bir insan olsan da, edebi açıdan iyi ki var olmuşsun Lovecraft.