21. Harislerin gözünün bardağı dolmadı. Sadef, kâni” olmadıkça inci dolmadı. Bununla berâber deniz mesâbesinde olan dünyâ malının zâtına ve aynına haris ve muhib olanların, bardak mesâbesindeki gözleri, bu mallar ile dolmadı. Meselâ yüz bini olan iki yüz bin ve bir milyonu olan iki milyon yapmak istedi. Bu dolmanın çâresi ancak kanâattır. Nitekim sadefin içine nisân yağmuru dânelerinden biri düştüğü vakit, eğer ağzını kapatırsa içinde inci peydâ olur. Eğer sadef bu ilk katraya kanâat etmeyip ağzını kapamaz ise, içinde bu inci peydâ olmaz. İnsanda bu hırsa işâreten hadis-i şerifte şöyle buyrulur: Zev lâne li-ibni Adem vâdiyâni min zehebi ve fizzati lâ tebği ileyhüma selâsen velâ yemleü cevfü ibn ödeme illâ'rturâb Ya'ni “Eğer âdem oğlunun altından ve gümüşten iki vâdisi olsa, elbette onların üçüncüsünü ister, ve âdem oğlunun içini ancak toprak doldurur.“ Ahmed Avni Konuk - Şerh-i Mesneviden
Günaydın. Her şeyi planlamak mümkün değilken bunca uğraş vermemiz ne tuhaf. Yarın şöyle olacak. Öbür gün böyle. Mümkün olsa bile ne korkutucu olurdu belirlenmiş, planlanmış bir gelecek. Frank Herbert, "Gelecek belirsiz kalsın çünkü o arzularımızla boyayacağımız tuvaldir," der. Yaşamak böyledir sevgili okur: Hayatın her an karşımıza
Reklam
"Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur. Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur. Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir. Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir; Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere. Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere. Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur. Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur. İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu; Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu. Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline, Benzer cihana gelmeden evvelki haline. Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya: Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı." Sonbahar / Yahya Kemal Beyatlı 🍁
youtu.be/EITLF6FgRzw?si=... Güneş, gökyüzünde tebessüm ediyor ve dünya dönmeye devam ediyor. Ancak sen, bu döngünün bir parçası olmanın ötesinde bir anlam arıyorsun, değil mi? Belki de içinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsun. Belki de hayatın hızına yetişemiyor, içindeki korkularla yüzleşmekten kaçınıyorsun. Ancak
Hayatın içinde kaybolduk hepimiz.. Oysa bir deniz kenarı, Bir rüzgar türküsü,bir ağaç gölgesi, Ve bir toprak kokusu yeter... Yeniden kendimizi hatırlamaya... Giderken yanında götüreceklerinin bir önemi yok... Aslolan ardında bıraktıkların... Sevgin, saygın, insanlığın.!!
Sömürgecilik ve Emperyalizm
Bu dönemde birçok devlet korumacı gümrük politikalarına döndüğü halde, sanayileşmiş İngiltere serbest ticaret esasından ayrılmamış, sahip olduğu ticaret filosuyla yalnız nakliyeci bir devlet olmakla kalmayıp, aynı zamanda “dünya çapında bir atölye” (workshop of the World) haline gelerek ihracatçı bir devlet de olmuştur. Bu ticari rekabette gerek hammadde, gerekse üretegeldiği sanayi ürünlerine pazarlar temin edebilmek için İngiltere, Fransa’nın yanı sıra Almanya ve İtalya gibi yeni sivrilmekte olan sömürgeci devletlerle yeni arazi kazanımı yarışına girişmiştir. İngiliz emperyalizminin karşısına, önce Avrupa’da zayıflamış olan durumunu takviye etmek üzere sömürgelerini genişletmek ihtiyacı duyan Fransa’nın emelleri, sonra da Alman sömürgeciliğini kurmak isteyen Bismarck'ın beklenmeyen aşırı talepleri çıkmıştır. Bu yeni emperyalist genişlemenin öncelikli hedefini ise 1880’lere gelindiğinde bile çoğunluk itibariyle Batılı istiladan masun kalmış Afrika coğrafyası oluşturuyordu. 1875’de Afrika’nın sadece %10’u Avrupa kontrolündeyken, 1895’e gelindiğinde bu oran %90’lara ulaşır. Bu dönem zarfınca Avrupalı güçler, eldeki mevcut müstemlekelerine yaklaşık 23.000.000 km²’lik bir araziyi ilave ederler. Bununla birlikte Afrika’nın yanı sıra, Avrupa güçlerine Japonya’nın da katılımıyla, Uzakdoğu ülkeleri ve Doğu Asya kıyısı açıklarındaki deniz üsleri de göze çarpar biçimde toprak kapma mücadelelerine sahne olmuştur.
Reklam
Bir bahar sabahının yağmurları var içimde Gözlerim temmuzda toprak misali Gök gürüldüyor bazen Ve ben, korkuyorum hâlâ görmediğim şeyden Sonra bir deniz kenarı sessizliğine bürünüyor hayat Sanki kışı az önce geçirmemiş gibi Ardından şaşırıyorum Ağustosta yağan karlara Düşmesine karamsar oluyorum, az önce ağaçta duran yaprağa Sonra fırtınalı bir güne batıyor hayat Karanlık adını hakettiği bir gece...
Ben istedim ki yıldızlar kıskansın bizi, Toprak ve ondan fışkıran ağaçlar, Dallarında açan çiçekler kıskansın.. Her deniz ve damlası.. Bir çocuğun korkması, Gibi sarılayım sana istedim.. Terkediyorken gece, seni bekledim.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.