Adamın biri her mehtaplı gecede, alır başını deniz kıyısına gidermiş. Döndüğünde çevresindekiler ona merakla sorarlarmış:
"Ne gördün?"
O da her defasında,
"Dünya güzeli denizkızları gördüm, altın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlardı" dermiş. Bir gece yine tek başına deniz kıyısına vardığında, gerçekten dünya güzeli denizkızları görmüş, alın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlarmış. O sabah döndüğünde yine aynı meraklı soruya muhatap olmuş:
"Ne gördün?"
"Hiiiç” demiş adam, "hiçbir şey..."
Yüzündeki buruk tebessümü kimseler görmemiş ama. Belli ki hayal ettiğinin aynen görünce, ötelere açılan kanatları kırılmış hayal gücünün.
Esma-i Hüsna da işte böyledir.
Dünyanın mehtaplı gecesinde bir denizkızı umududur.
Altın sarısı saçlara, gümüş tarakların değdiği keyifli bir aynalama imkânıdır.
Esma-i Hüsna, herkesin gördüğünden fazlasını görmektir.
Esma-i Hüsna, aynalar aynasıdır.
Esma-i Hüsna, bin muhabbet faslıdır.
Esması yoksa, eşya hiçbir şeydir; hiiiç!