Cunda fatihi, çalışmasa bu yaşta bile süründürecek vicdansız hayata karşı heykellerden, büstlerden güçlü, dimdik duruyor. "Sen böyle isen benim de çalışacak gücüm var hayat," der gibi, "Ege rüzgârı yüzümde estikçe gücüm var, elinden geleni ardına koyma!"
Nazendesi gitmişti…
Gemi, denizin yıldızları arasında gözden kayboluyordu Gözyaşlarım sel gibi akıyordu şimdi. Umutsuzluğuma, terk edilmişliğime ağlıyordum. Bu kadar küçük, bu kadar kırılgan olmama, elinden hiçbir şey gelmemesine. Ve ay usulca, şefkatle der ki bana Elbet bir gün kavuşacaksınız. Kendimi kandırmaya niyetim yoktu. Dolores geri gelmeyecekti. Yüreğim bu gerçeği bana söylüyordu. Gemiden geriye tek kalan, yıldızlarla dolu gece ve kapkara, suskun bir denizde. Sirius göğün efendisiydi, tıpkı Karina gibi. Ya ay? Ay yoktu. Yalnız özlemler, pişmanlıklar vardı. Hem ay olsaydı böyle konuşmazdı. Sevgiyi dillendirmenin ne anlamı var? Sevgi, hayatta pek az karşıma çıkmış bir şeydi.
Sayfa 247Kitabı okudu
Reklam
Belki biraz büyütüyorum, ama bana öyle geliyor ki, bu ailede bugünkü aydın topluluğumuzun ortaklaşa sahip olduğu temel unsurları bulmak mümkündür. Unsurların hepsi değil de, sadece "güneşin bir su damlasında" yansıması gibi son derece ufak bir örnek görünmektedir. Şu bedbaht, bütün manevi sınırları aşmış, sonunda da en kötü şekilde göçüp
Sayfa 926 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
30 yaşından önce kitap basmamak gibi önerileri ise makul karşılanabi­lir. Acele etmeye gerek yoktur der, kitap yayınlamanın ka­tı kurallarını sıralamak yerine. Her yazar uyup uymayaca­ğı kurallara kendi karar vermelidir.
Abdullah b.Mesud şöyle der: "Şüphesiz bu Kur'an Allah'ın ziyafet yemeğidir.Dolayısıyla ondan gücünüz yettiğince alın.Ayrıca ben gerçekte içinde Allah'ın Kitabı'ndan bir şey bulunmayan evden daha hakir bir şey bilmiyorum.İçinde Allah'ın Kitabı'ndan birşey bulunmayan kalp ise hiç oturanı olmayan bir ev gibi boş ve haraptır." [Darimi/3310]
İslâm, âdemoğlunu esfel-i sâfilinden çıkarıp âlâ-yı illiyyine ulaştırmak, behimiyyetten kurtarıp insân-ı kâmil haline getirmek için gelmiştir. İçinde her türlü maddi ve mânevi, ferdi ve içtimai derde deva, her türtü rûhi ve bedeni hastalığa şifa vardır. Ama İslâm parçalanmaz bir bütündür; bir kısmı alınıp diğer bir kısmı konulursa müsbet sonuç alınmaz; gayr-i muntazam alınan ilaçların, bir uyulan bir bırakılan tedavilerin fayda vermediği, bilakis hastalığı müzminleştirdiği, mikroba direnç ve bağışıklık sağladığı gibi... Bugünün müslümanları ise çoğunlukla bu gerçekten bîhaberdir: Ya inanır ama tatbik etmez, ibadete yanaşmaz; ya İslâm'ın bir yönüne taassupla bağlanır, öbür yönlerini ihmal eder; ya müslümanım der ama Avrupa'nın, Rusya'nın, Amerika'nın sapık veya kâfir felsefelerini beğenir benimser; ya din konusundaki sathi bilgisine bakmadan, derin konulara, bilmediği meselelere dalar, sapar ve saptırır; ya Allah'ın rahmetine güvenir, azabına ve gazabına aldırmaz; ya dinin şekli tarafına özenir, özünü anlamını sezmez; ya kalıbını süsler, kalbini ihmal eder... hâsılı bir yanını eksik bırakır, Şairin dediği gibi: "İslâm'ın kendisinde hiçbir ayıp yoktur: Gördüğün her ayıp, bizim şahsî Müslümanlığımızdandır." Dört yandan mâmur bir müslüman görme hasretinden çatlar ölürsünüz. İslâm âleminin bugünkü perişanlığının ana sebebi budur. Dünyada çektiklerimiz ve âhirette çekeceklerimiz bu yüzdendir.
Sayfa 93
Reklam
İncinmiş ve mağdur olanlar der ki: “Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır aramızda.”
"Eski bir öykü vardır," dedi Hardin, "belki insanlık kadar eski, çünkü onu içeren en eski kayıtlar kendilerinden de eski başka kayıtların kopyalarıdır zaten... ilginizi çeker diye düşündüm. Öykü şöyle: "Kurt gibi güçlü ve tehlikeli bir düşmanı olan at, ömrünü her an tetikte, korku içinde sürdürmektedir. Kapıldığı ümitsizlik onu
Sayfa 192 - 193Kitabı okuyor
hürmet eden hürmet görür..
Efendimiz zamanında bir kadın, kocası eve geldiği gibi onu karşılar: "Ey benim efendim! Ey hâne halkımın efendisi! hoş geldin, der. Cübbesini üstünden alır, ayakkabılarını çıkarır, onu üzüntülü görürse "seni üzen nedir? Eğer üzüntün ahiret içinse, Allah hüznünü arttırsın, eğer üzüntün dünya içinse, Allah sana kâfi gelsin" derdi. Kocasına böyle muamele eden bu kadını duyan Efendimiz, onun kocasına şöyle hitabetti: "Ey filan! O kadına benden selâm söyle. Ve ona haber ver ki, kendisi için bir şehit sevabının yarısı vardır." [Ruhul Beyan, 2/164]
Sayfa 564 - Ahıska YayıneviKitabı okuyor
Bugünün derdi bu, ruhumuzun kaybolması. İşin acıklı tarafı da onu olmayan yerlerde aramamız. Konfüçyüs bu meseleyi harika bir şekilde özetlemiş gibi, şöyle der: “En zor şey karanlık bir odada kara bir kediyi bulmaktır, özellikle odada kedi yoksa.”
Reklam
Gözleri gözlerimdeydi.Bakışları korkusuzdu, itaatlıydı, sevdalıydı. Kulun, kölenim senin der gibi bir hali vardı.
An'da kal an'ı yaşa der gibi ...
"Sonsuzluğun zamanla hiç ilgisi yoktur. Zaman sizi sonsuzluğun dışında bırakan şeydir. Sonsuzluk şimdidir. Şimdinin, mitin işaret ettiği o aşkın boyutudur.."
Foks
Foks Foks, Atatürk'ün son köpeğinin adıdır. Birkaç yıl eski ve yeni köşkte rahmetli lideri eğlendirir idi. İnce ruhlu insanlar gibi Atatürk de hayvanları severdi. Kurban kestirmezdi. “— Ömrümde bir tavuğun boğazlandığını görmemişimdir" derdi. Foks'u kendisine hediye etmişlerdi. ...bir akşam geldiğimizde Atatürk'ün elini sarılı bulduk: Efendisini ısırmıştı. Köpeği alıp çiftliğe götürmüşler, kontrol altına almışlardı. Yakınları bir olarak ve sahibini ısıran köpekten artık hayır kalmadığına inandırarak öldürülmesi için müsaade alabilmişlerdi. Çiftlik müdürü Foks'un derisini doldurtup müze camekânına koymuştu. Bir gün Atatürk gezmeye gittikte müdür kendisini davet eder, derisi ot dolu, donuk cam gözlü köpeğini gösterir. Atatürk büyük bir gönül acısı ile başını çevirerek: Onu ben severdim. Böyle görmek istemem, kaldırınız onu... der. Yanılmıyorsam, ertesi günü Foks'u çiftliğin bir köşesine gömmüşlerdi.
Sayfa 634 - Pozitif
Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i îman ise; dünyadan yüzünü çevirir, Mün'im-i Hakikî'yi bulur. Der ki: "Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe!" Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peyda eder. Büyük mânevî bir hal kazanır. Hanımlar Rehberi
Sayfa 109 - RnkKitabı okuyor
Ne oluyor? Üzerlerine ölü toprağı mı saçıldı? İslâm'ın cihad ahkâmı mı değişti, say kanunu mu ilga oldu? Yoksa o eski mücahidler tekaüde mi ayrıldı veyahut da müslümanların artık her derdi bitti, her müşkülü halloldu da hizmete, gayrete lüzum mu kalmadı? Hayır, hiçbiri değil. Bu mânevi bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak için daima şu
Sayfa 82
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.