“Mümkün olsa da elime bir silgi alsam ve geriye doğru yürüyüp hayatımın bütün yanlışlarını silsem...” diye geçirdi içinden. Geriye pek fazla bir şey kalmayacağını düşünerek bıraktı silgiyi hayalinin elinden.
Bir taşı suya atmak gibi olup geçiveriyor bazı şeyler. Kısacık bir zaman halkalanıyor sanki suyun üstünde ve kaybolup gidiyor sonra. Ne suyun üstündeki izleri biraz daha orada tutmak mümkün, ne taşı geriye almak...
Gözümüzden kaçan şey hayatımız! Görmeye vakit ayıramadığımız şey kendi hikayemiz! Körleştiğimiz şey kendi insanlığımız! Bütün kapıları sımsıkı kapalı tutarken, içeride mahsur kaldığımızın farkına varamıyoruz. Kendi hayatımızın dışında kaldığımızın ayırtında olamıyoruz. Bakmaktan kendimizi alamadığımız şeylerle çevremize bir esaret duvarı örüyor, dışına çıkamıyoruz. Dünyanın en güzel, en heyecanlı, en dokunaklı filmi belki de bizim hayatımız, seyredemiyoruz!
youtube.com/watch?v=R58Cc4h...
1)Ailenin hayatına katılmak; ev içinde sorumluluk almak, ev işi yapmak: Estetik ve güzellik anlayışı, disiplin, emeğe saygı kazandırır.
2)Lisede üniversitede öğrenci kulüplerinde yer almak, sivil toplum örgütlerinde görev almak ve bazı projelere liderlik etmek: Emir verme yetkinin olmadığı kişilere iş yaptırma özelliği kazanırsın.
3)Yaz tatillerinde ve boş zamanda mutlaka dilini geliştir: 2.sini öğren veya 1.sini ilerlet, dil sertifikası al.
4)Yaz tatillerinde çalış, garsonluk yap satıcılık yap. İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini, sıradan gözüken işleri yapanların emeğine saygı duymayı öğreneceksin.
5)Para biriktirip mutlaka yurt içinde, mümkünse yurt dışında öğrenci koşullarında, hostellerde kalarak gez, uçakla seyahat ederek değil.
6)Birkaç tane ciddi staj yap: Bu özelliklerini söylediğinde kimse kapıdan çevirmez.
Gençlere öneriler: sosyal medyada veya televizyon izleyerek zaman geçirmeyin, siz bunları yaparken başkaları sizi geçiyor.
"Başkası diye bir şey yok, onu kendine bir ‘ben’ icat edebilmek için türetiyorsun!” dedi yaşlı bilge.
“Ama...” diyecek oldum...
Gözlerini yüzüme çevirdi,
“İşte o ‘ama’ dünyadır” dedi gülümseyerek.
İçinde kendine ait bir dünya yoksa, dışında da olmayacak, hayat böyle!
Kendi yolumuzu aramıyoruz, herkesin gittiği yollara kapılıp gidiyoruz. Kendi sözümüzü aramıyoruz, herkesin konuştuğu dilden konuşuyoruz. Kendi anlamımızı bulmaya çalışmıyoruz, standart tariflerden birini giyiniyoruz her sabah üstümüze. Yaşarken üstümüze atılan ölü toprağını silkinip üstümüzden atamıyoruz. Nefes alıp verir gibi değil, seğirir gibi yaşıyoruz. Kendimize değil hep kimliksiz gölgelerimize bakıyoruz. Belli bir şey değiliz, kendini oradan oraya taşıyan bir karaltıyız sadece. Bakıyor, hiç kimsenin içini göremiyoruz. Ve bakan hiç kimse göremiyor içimizi.
“Keşke derin bir uykudan uyandığımız gibi” dedi beyaz saçlı adam, “sıçrayıp şu ağır hayatsızlıktan da uyanabilsek!