İKİ İNSAN BİRBİRİNİN tanıdığı olarak sık sık birbirleriyle konuşup sohbet ederken, ilişkinin aşağıdaki altı tanıklık boyutu sürekli çalışır. 1. Önemsenmek, umursanmak 2. Olduğu gibi kabul edilmek, ötekileştirilmemek 3. Tek ve biricik olarak görülüp değer verilmek 4. Aklına, yapabileceğine ve niyetine güvenilmek 5. Gelişmesi için emek ve zaman verilmeye, sevilmeye değer bulunmak 6. Gruba ait olarak kabul edilmek ve aynı zamanda farklı bireyselliğine saygı duyulmak Bu tanıklık boyutlarını ilişki devam ederken o an hislerimizle takip eder, ilişkideki tanıklık boyutlarının nasıl çalıştığını değerlendiririz. Anne ve babalar, çocukların hayatında ne kadar güçlü tanıklar olduğunu bilmezler ve bilinçli tanıklar olmazlarsa çocuk lar sağlıklı bireyler olarak büyüyemez.
Bir anne, çocuğuna, "Kızım, bana bir bardak su ver," dediğinde anne-kız arasındaki toplumsal ilişki, "yüz" ön plandadır. Aynı anne, "Hatice, bana bir bardak su verir misin," dediği zaman ise "Hatice"nin bir birey oluşu, "can" ön plandadır. Sadece "kızım/oğlum" denilen bir ailede çocuk ait olma duygusu baskın yetişirken, kendi adıyla hitap edilen bir ailede birey olma duygusu da gelişecektir.
Reklam
Anne ve baba, deneyimleri ve pozisyonları gereği çocuklar reşit yaşa gelinceye kadar onların yaşamları üzerinde otorite olma. bilme ve yönetme durumundadırlar. Çocuğun arkadaşı ve dengi olmaya çalışırlarsa yol gösterici olamazlar. Çocuğunun arkadaşı, dengi olmaya çalışan anne-babaların çocukları kazançlı değil, kayıpta olurlar.
Sayfa 112 - Kronik KitapKitabı yarım bıraktı
Yaşamın can baskın yönüne öncelik veren ve çocuğun kendi gözünde önemli bir birey olmasını isteyen kişiler, çocuğun davranışından çok onun varoluşuna öncelik verirler. Onlar için çocuğun okulda yeni şeyler öğrenip kendini geliştirmesi ve bunun için çaba harcaması aldığı notlardan daha önemlidir. Özgürce düşünebilmesi ve seçimlerinin altında yatan değerleri fark etmesi görünüşünden daha önemlidir. Bunları önemseyen anne-babalar ellerinden geldiği kadar rol model olup, geliştiren anne-baba ol-maya gayret ederler.
Aziz Nesin'in ikinci eşi Meral Çelen, çocukluğunun kendisini nasıl etkilediğini, hayatını yazdığı kitapta anlatıyor: "Aziz'den bana bir evlenme teklifi gelmeseydi yıllar yılı dost olarak kalabilirdik. Kendime ve duygularıma bu kadar egemen olabilmek, çizdiğim sınırın dışına çıkmamak bazen beni bile korkutur. Bu katılık, yoksulluk içinde geçen çocukluğum ve genç kızlığımdan kaynaklanıyor. Alamayacağım, sahip olamayacağım her şeyi kendime yasaklamıştım. Bu bir zaman sonra beğenilerimi ve duygularımı da kapsadı."
“Ama konuşmak,nasihat etmek sohbet etmek değildir.Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.”
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.