Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

e.

İnsan doğuşuna ve huyuna göre dört mevsimden birine mensuptur yahut bir günde birinde ötekine geçer. Bina ve mobilya üsluplarında da ben dört mevsimi bulabilirim. Mesela kat kat örtülmüş, loş, külfetli, izbe olan gotik, kıştır; ferah, aydınlık, temiz ve mermer yonan, yazdır; renk renk mozaikleri, altın ve gümüş resimleri, süslü kandilleriyle Bizans mabedinde bir bahar israfı vardır. Bizim çinilerimiz, tahta tavan ve duvar tezyinatımız göz ısırmayan kibar renkleriyle bir sonbaharı andırır.
Sayfa 146
Reklam
Baharı insan bir şiirde, bir heykelde, bir roman sayfasında, bir maşuka sözünde, bir hoş sohbet nüktesinde de bulabilir. Zevk veren her şey biraz da bahar getiriyor demektir. Mademki bahar bir açılıştır, havanın, çiçeğin, yaprağın, ışık ve rengin açılışı, zekânın ve ruhun açılışı neden bahar sayılmasın?
Sayfa 145
Çocuklarımıza aldığımız şeyleri yarıya düşürüp onlarla geçirdiğimiz zamanı iki katına çıkarırsak bambaşka bir ebeveynlik yolculuğumuz olur.
Sayfa 106

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
e.
Bir kitap okudu
112 syf.
·
Puan vermedi
Mucize / Sınanma Öyküleri
Mucize / Sınanma ÖyküleriDuran Çetin
10/10 · 2 okunma
Cinsel şiddet mağduru çocuklarda pek çok şema oluşur. Bu şemaların içinde korku, acı, yas, utanç ve suçluluk birlikte yer alır. Çocuk, yaşadığı şeylerin tekrar yaşanması kadar bunun duyulacağı korkusuyla da utanç ve korku yaşar. Gözüne baktığı herkes sanki yaşananları gözünden anlayacakmış gibi ürkek ve çekimserdir. Cinsel şiddetin en büyük işareti çocuğun göz temasını kesmesidir. Çocuk hatalı bir şey yapmış gibi suçlulukla başını önüne eğer, gözlerini saklar, içe dönük davranışlar sergiler.
Sayfa 95
Reklam
Anne babalar çocuklarından her açıdan büyük ve güçlüdür. Bu ilişkide uygulanan şiddet orantısız ve zorbacadır. Yetişkin ilişkisinde şiddet olduğunda bu iki yetişkin arasında yaşanan bir durumken, ebeveyn-çocuk ilişkisinde ise bir yetişkinden kendini koruyamayacak, şiddetten kaçamayacak ya da kurtulmak için çözüm üretemeyecek kadar küçük bir insana şiddet uygulanmaktadır. Niyet ne olursa olsun, bu zorbalıktır.
Sayfa 90
Çocukluğun en önemli işaretlerinden biri anne-babayı mutlak doğru kabul etmektir. Anne ne yapıyorsa, baba ne söylüyorsa çocuk için doğrudur. Fiziksel şiddet gören bir çocuk, bu can yakan tutumlari hak ettiğini düşünür. Sadece annesinin stresini kontrol edememesi, öfkesini yönetememesi, iletişim kabiliyetinin eksik oluşu nedeniyle böyle bir muameleye maruz kalıyor olabilecekken, çocuk için şiddet görmek demek, 'Ben böylesi kötü bir muameleyi hak edecek kadar kötü biriyim' demektir. İşte dayak yiyen çocuğu inciten şey de budur. Kendi hakkında edindiği bu değersizlik ve suçluluk inancıdır.
Sayfa 89
Eğer bugün çocukluğunda dayak yemiş bir anne olarak kendinizi çocuğunuza karşı tahammülsüz, sabırsız ya da öfkeli görüyorsanız bunun en önemli nedeni çocuk ruhunuzun ebeveyninden gördüğü şiddet davranışlarıdır. Bu kesindir.
Sayfa 86
Bana, 'Bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük nedir' diye sormuş olsanız, 'Kendini kaybetmek/hiç etmektir' derdim. Çünkü kişiye Rahman-ı Rahim tarafından verilmiş en kıymetli hediye kendisidir. İnsanın kendisi, Allah'ın ona ruhundan bir parça üflediği, kendine has esma karmasıyla donattığı, aynı el izi, retina biçimi ya da dil izleri gibi yalnız kendisine özgün kılınan halidir. Bu nedenle insan kendi olabildiği ve kendini olduğu haliyle ortaya koyabildiği sürece mutlu ve huzurludur.
Sayfa 57
Küçük bir çocuk hayata karşı olabildiğince savunmasız ve bakım verenlerine karşı nihayetsiz derecede muhtaç olarak dünyaya gelir. Yemek, uyumak, boşaltım yapabilmek, temiz kalabilmek, güvende olmak, sevilmek gibi hayati tüm fonksiyonlarımız uzunca bir süre bir yetişkinin yardımıyla işlev görür. Bu denli muhtaç olduğumuz ebeveynlerimizin ihtiyaçlarımızı görmesine, anlamasına, koşulsuz bir kabulle ihtiyaçlarımızı gidermesine muhtacızdır. Bu öyle bir muhtaçlıktır ki, sadece bakım görmemiz yeterli değildir, aldığımız bakımı sevgi dolu bakış ve dokunuşlarla almamız şarttır. Altı değiştirilirken çıkan kokudan rahatsız olmuş gibi davranılan, yemek saatinde "Bir yese de başka işime baksam" enerjisiyle hızlı hızlı beslenen, emzirilirken varlığı fark edilmeyip bir yandan televizyona bakılan, bize ihtiyaç duyduğu anlarda "işim var" lafını çokça duyan, uyutulurken oflanarak puflanarak yatağa yatırılan, hatta "Çabuk uyu bakayım!" diye azarlanan, evdeki varlığı bir yükmüşçesine sürekli eleştirilen, beğenilmeyen, yaptıkları konusunda aşağılanan bir çocuk, içinde yıkıcı duygular hissetmeye başlar. Değersizlik, yetersizlik, suçluluk ve utanç bu duyguların başında gelir. Bunlar öylesi yıkıcı duygulardır ki, küçük bir çocuğun onları yönetmesi mümkün değildir. İşte tam da bu noktada bir Süpermen gibi bilinçdışı devreye girer. Yıkıcı duyguları açığa çıkaran olayları birer birer bohçalar ve oymaklı sandıklara kapatıp kilitler. Sandıkların anahtarlarını ise "zamanı geldiğinde" bize geri vermek üzere kendinde muhafaza eder.
Sayfa 38
Reklam
Bir anne bebeğiyle duygusal yakınlık kurmuyorsa, bebek bir süre sonra bu ihtiyacını baskılamayı öğrenecektir. Zaman içinde bebek daha az ağlamaya, kendi başına daha çok vakit geçirmeye, kucak istememeye, görünürde kendine yetmeye başlar. Duygusal blokajı fazla olan anneler genellikle çocuklarının çok uslu olduğundan, kendi başına uyuduğundan, kendilerinden hiçbir talepte bulunmadan saatlerce oynadığından bahsederler. Ve bunu çocuklarına "öğrettiklerini" iddia edip, adına disiplin derler. Çocuğun bir şeyler öğrendiği doğrudur, lakin öğrendiği şey travmatik bir biçimde ihtiyaçlarını baskılamaktır. Çünkü daha anne karnından beri görmüştür ki, duygusal ihtiyaçlarını açığa vurduğunda kabul görmemekte ve bu ihtiyaçlarını kimse gidermemektedir. O zaman çocuk için yapılabilecek tek şey vardır; duygusal ihtiyaçlarını olabildiğince baskılamak, baskılamak, baskılamak...
Sayfa 24
''Ey insan, sen kendini basit bir şey mi zannedersin. Sende âlemler gizlidir." Hz. Ali (ra)
Sayfa 13
Lokmân Hakîm, bir nasihatinde şöyle demiştir: "Pek çok enbiyâ -aleyhimüsselâm-'a hizmet ettim. Kelâmlarından sekiz sözü hulâsa olarak seçtim. Eğer dikkatli olur da, bu sekiz hasletle amel edersen, kurtuluşa erersin: 1. Namazda iken kalbini, 2. İnsanların arasında iken dilini, 3. Sofrada elini, 4. Başkasının evinde iken de gözünü muhafaza et. Diğer dört hasletin de ikisi dâimâ hatırlanması, ikisini ise unutulması îcâb eden şeylerdendir: Her ahvâlde hatırlayacağın iki husustan birincisi, Allâh Teâlâ'dır ki, O'nu çokça zikret! İkincisi ise, ölümdür ki, onu da hiç unutma! Unutacağın iki şeyden biri, başkasına yapmış olduğun iyilikler, diğeri de başkalarının sana yapmış olduğu kötülüklerdir ki, bunları hemen unut!..
Sayfa 255
Birgün Dâvûd -aleyhisselam-, Lokmân Hakîm'den bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istedi. Lokmân Hakîm de ona, kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Dâvûd -aleyhisselam-, bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini taleb etti. Lokmân Hakîm, yine koyunun dil ve yüreğini getirdi. Hazret-i Dâvûd, ona bunun sebebini sorunca da şöyle dedi: "- Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kötü olursa, bunlardan daha kötüsü olmaz!.." (Zemahşerî, Keşşâf, V, 18)
Sayfa 246
e.
Bir kitap okudu
124 syf.
·
Puan vermedi
Ağrıdağı Efsanesi
Ağrıdağı EfsanesiYaşar Kemal
8.4/10 · 27,1bin okunma
99 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.