Seni ben canımın içinde sakladım. Kalbimin ta derinliklerinde… Denize ilk kez giren çocuk masumiyetiyle seviyorum seni. Boğulacakmışım gibi. Kalbim; ki kendisine kefilim. Adınla uyandı bu sabah. Ey sevgili; heyben acıyla dolar da nefes alamazsan gel. Huzur bulacağın kıyılarım senindir. Umutların solar kurur da su bulamazsan beraber
“Şimdi bunları bırak... Hitler altı haftada hepsini yenecek diyorlar. Zor yener. Eceli gelen köpek... Ümit yenilir miymiş? Mahpus karılarına, analarına sorsunlar bunu. Belki sendeler, düşer gibi olur, ama yenilmez. Meselâ, ben mahpusun karısı dehşetli acı çeker, hattâ sarsılabilirim, nitekim bugünlerde kötüye doğru gidiyorum doludizgin hem, fakat imkânı yok yenilmem. Sonra insanlığı düşün ve onun ümidini.”
Reklam
Günün Pasajı
Günaydın. Bazıları susarak konuşur. Söylediği sözcükler içine içine akar. Akar akmasına da bizim işitmeye niyetimiz yoktur. Sükûnetin bu hâli çıldırtır insanı, -belki de bu yüzden- anlamayız. Güray Süngü, "Düş Kesiği"nde şöyle der: "İnsan içe doğru konuşur, dışa doğru susar halbuki." Bazen, kulağımızla değil yüreğimizle
"Rabbim en iyisini bilir."
Anlatıldığına göre bir adam Hz. Ali’ye gelip “Se­ni öldürmek isteyenler var, korunman iyi olur” demiş, Hz. Ali ona şöyle cevap ver­miştir: “Her insanla birlikte onu kaderinde olmayan şeylerden koruyan iki melek vardır. Fakat kader geldiğinde melekler kişi ile kaderin arasından çekilirler. Şüp­hesiz ki ecel sağlam bir kalkandır (yani eceli gelmeyen ölmez)” Bu büyük bir teslimiyet olmakla birlikte, Allah’ın isteği dışındaki herşeyden korunduğumuzun da delili olabilir. 
Üslûp önemli tabi :)
Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin ("kendi adamlarının") hazır bulunduğu bir sırada: - Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir, demiş. Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: - Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya! - Evet der, Hükümdar. Seyis başı: - O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. Hükümdar : - Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!.. Seyis başı: - Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır. Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir.
Dersim Edebiyatı
Dêrsim Edebiyatı…   On yıldan fazla bir zaman geçmiş olmalı! Dêrsim ve Mardin’den iki elektronik posta almıştım. İletişim Yayınlarında çıkan sözlü tarih kitaplarımı (Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım, İsyan Sürgünleri ve Amidalılar-Sürgündeki Diyarbekirliler) okuyan duyarlı Dêrsimli okurlar “Hocam keşke bizim buralarla ilgili de bu tür
Reklam
240 öğeden 461 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.