Mustafa Kemal hatıra defterine, "Dört aydır ilk olarak, az çok temiz bir havayı içime sindiriyorum," diye yazdı. "Çünkü Arıburnu ve dolaylarında teneffüs ettiğimiz hava çürümüş insan cesetlerinin kokusuyla zehirlenmişti."
Artık, Türklerin yoksun olduğu özgürlüklerden, yabancılar yararlanıyordu. Böylece devlet içinde güçlü yabancı devletler doğmuş, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki yabancı baskısı o kadar şiddetlenmişti ki, Türklere, kendi vatanlarında kendileri esir, yabancılar ise efendiymiş gibi gelmeye başlamıştı.
- Demek mutlusunuz?
Gringoire içtenlikle cevap verdi:
- Şerefim üzerine yemin ederim ki, evet! Önce kadınları, sonra hayvanları sevdim. Şimdi taşları seviyorum. Hayvanlar ve kadınlar kadar eğlenceliler ve onlardan daha vefalılar.
Sizin de bildiğiniz gibi üstat , Hippokrates'e göre sağlıklı kalmanın sırrı, id est: cibi, potus, somni, venus, omnia moderata sint. ( Yani:Yemek, içmek, uyumak, sevmek, hepsi ölçülü olsun) (Lat.)
Çünkü aşk bir ağaç gibidir: Kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı halindeki bir yürekte yeşermeye devam eder. Bu tutkunun ne kadar körse , o kadar inatçı oluşunu açıklamak mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı olmadığında daha da güçlüdür.