Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ebû Yezîd ile bir yıl otursan sen ağzını açıp ona bir şey sormadıkça o asla konuşmazdı." Yani o ne ilmini satmaya çalışır, ne kendini belli etmeye çalışır, ne de gereksiz konuşmalara fırsat verirdi. Öyle bir Efendimiz'i severdi ki bakanlar onda Efendimiz'i hatırlar, Allah'ı (cc) hatırlar, imanı ve ihsanı hatırlardı. Bundan dolayıdır ki bazen o çağın insanları dünya meşgalesine dalıp Allah'ı, Resûlü'nü, imanı, kitabı unuttuklarında birbirlerine diyorlardı ki: "Gelin, Ebû Yezîd'in evine gidelim, ona bakıp biraz imanlarımızı kavileştirelim." İşte Ebû Yezid, Efendimiz (sas) ile aynı zamanı ve aynı mekânı paylaşmamasına rağmen, O'nu hakkıyla sevip sevgisinin gereklerini yerine getirdiği için bir sahabe tarafından böyle bir müjdenin sahibi olmuştu. Demek ki biz de Efendimiz'i hakkıyla sevsek ve o sevginin ispatı olacak amelleri ortaya koysak aynı müjdeyi kazanmamız imkân dâhilindedir.
Onlar
Onlar, seviyormuş gibi sevmemişlerdi, gerçekten sevmişlerdi. Onların sevgilerini öğre- nen, aslında kendisinin o ana kadar gerçekten sevmediğini itiraf edecek, gerçek sevgiyi elde etmenin yollarını aramaya başlayacaktır. Sevginin en önemli ilkelerinden biri de tanıaktı. Muhabbet marifet ile başlardı. Ancak tanıyan hakkıyla severdi, onlar da Efendimiz'i (sas) çok iyi tanıdıkları için çok sevmişlerdi. Bu bahtiyarlıktan mahrum olan bizler, eğer tanı- ma noktasında bir çaba ortaya koymazsak O'nu hakkıyla tanıyamadığımız için hakkı ile sevemeyecek, O'nun tarafından da sevilemeyeceğiz.
Reklam
Namaz
O müjde, cennette Efendimiz (sas) ile beraber olma müjdesidir. Bu müjdeye nail olabilmenin yolu, ümmet olmanın en büyük işareti olan namazdan, namaza olan ehemmiyetten geçiyor. O'nu sevmek, O'nun sevdiklerini de sevmektir. O'nun için namaz ne idi? "Gözünün nuru" idi değil mi?Aslında namazı sevmek, Efendimiz'in (sas) gözlerini sevmektir. Namazı sevmek, O'nu sevmektir. Namazı sevmek; O'nun vasiyetine sahip çıkmak, mirasını yetim bırakmamaktır.
Bu dinin başı İslâm'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!
Namaz, ashab ve ümmet... Evet, Efendimiz'in (sas) son on üç gününde dilinden düşürmediği üç kelime bunlardı. Efendimiz'in bu dünyadan giderken vermek istediği mesaj adeta şu idi: "Namaz dinin direğidir. O direği insanlık ailesi içerisinde en güzel diriltenler, bana ashab/dost ve arkadaş oldular. Bana ümmet olduklarını iddia edenler de din binasının direği olan namazı ikame etmeliler ki sahâbe ile aralarındaki bağ kopmasın."
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed
Ey Abdurrahman! Ümmetim için Rabbimden niyazda bulundum. Sonra Cebrail bana geldi ve dedi ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Onlara müjdele ümmetinden kim sana salât ve selam getirirse o Allah'ın rahmet ve mağfiretine nail olur. Ben de bu güzel müjde için şükür secdesi yapıyordum.' diye buyurdu.
Sevgi...
O, yirmi üç yıllık risaleti boyunca ümmeti için ne doyasıya yedi, ne kanarcasına içti, ne rahatcasına yattı, uyudu. Ummetini sevdiği için ve onların cehenneme doğru gitmemeleri için çırpınıp durdu. Öyle ya! Sevgi fedakârlık isterdi, sevgi vefa isterdi, sevgi istikamet ve ısrar isterdi. Efendimiz (sas) de ümmetini seven biri olarak bunların hepsini ziyadesi ile yerine getirdi.
Reklam
İsar
Demek, Efendimiz bir taraftan Allah'a kar- sı şükrünün bir ifadesi olarak sorumluluğunun altında böyle alerken, bir taraftan da ümmeti için büyük bir īsār ile çırpı- nıp durmuş. Zaten isar da bunu gerektirirdi değil mi? Ne demekti îsar? Yaşamak için yaşamak değil, yaşatmak için yaşamak. Efendimiz'in (sas) de yaptığı bundan başka bir şey değildi.
O'na kardeş olmak en şerefli şeydir
Bizler, Efendimiz'e ümmet olmayı en büyük şeref ve nimet olarak görmeli ve bu nimete hakkı ile şükretmeliyiz. Bir nimete daha şükretmeliyiz ki Efendimiz, çağlar öncesinden çağlar sonrasına haykırırken kendisini görmeden iman eden, sesini işitmeden davetine koşan bahtiyarlara: "kardeşlerim" demiştir. O'na ümmet olmak bir şeref, O'na kardeş olmak bin şereftir.
Dilin Salavâtı: Efendimiz (s.a.v)'in adı anıldığında her türlü ihtiram ve edeple anılması, O'nun şanına yakışacak ifadeler kullanılmasıdır. Aklın Salavâtı: Aklı O'nun hizmetine verip sahabi hasbiliğinde bir zihin geliştirerek, şüphe ve tereddütlere kapıları kapatarak mutlak bir teslimiyet gösterilmesidir. Kalbin Salavâtı: Yüreğe O'ndan başkasını konuk etmemek, gönül tahtında tartışılmaz sultan olarak O'nu bilmek, mirasına karşı yürekte en ufak bir tatminsizlik taşınmamasıdır. Bedenin Salavâtı: Hayatı O'nun gösterdiği gibi yaşamak, hayatın her alanında ve anında O'nun rehberliğine müracaat ederek yürünmesidir. Ailenin Salavâtı: Evde O'nu hakem tayin etmek, aileyi O'nun cihana bıraktığı mesajlar çerçevesinde diri tutmaya çalışmaktır. Toplumun Salavâtı: Efendimiz (s.a.v)'in mirasına sahip çıkmak, O'nun risalet davasına destek olmak, topluca O'nun emanetlerini, miraslarını korumaya çalışmak ve gereklerini yerine getirmektir.
Peygamber efendimiz (s.â.v.) şöyle buyurmuştur: " Dostunu severken ölçülü sev, zira günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü bir şekilde buğzet, zira günün birinde dostunu olabilir."
Sayfa 132 - SiyerKitabı okudu
219 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.