Bu insanları yakından baktığında artık avrupalılara karşı sempati duyman imkansız hale gelir, çok daha yorgun, çok daha vahşi, çok daha ham ve çok daha açgözlüler.
Sayfa 133Kitabı okudu
Tek kişilik küçük arabalara bindik. Herkül gibi güçlü ama bir o kadar da kibar insanlar taşıyor. İnsanoğluna yapılan bu aşağılayıcı muamelenin bir parçası olduğum için utandım ama yapabileceğim bir şey yoktu. Çünkü bu kral gibi dilenciler bir yabancı gördüklerinde karınca sürüsü gibi üşüşüyor ve yabancı teslim olana kadar gitmiyorlar. İnsanın gönlünü nasıl fetih edeceklerini de iyi biliyorlar.
Sayfa 131Kitabı okudu
11 Ekim. Güneşli bir gün. Akçıl bir gökyüzü. Deniz biraz huzursuz. Şimdi düşünüyorum da Deniz tutmasının sebebi yön kaybından ötürü ortaya çıkan baş dönmesi. Yoksa istikamete ve devasallığa bağlı olarak yer çekimindeki bariz değişimlerle doğrudan ilgisi yok.
Sayfa 117Kitabı okudu
Şimdi olsa hepsi olurdu.
Uzun deniz seyahati düşünmek ve çalışmak için mükemmel bir imkan. Yazışma yok, ziyaret yok, toplantı yok. Şeytanın hiçbir müdahalesi yok. Cennet gibi.
Sayfa 90Kitabı okudu
Biz Yahudilerin kendimizi ne dereceye kadar bir ırk ya da Ulus olarak görmemiz ya da ne dereceye kadar sadece geleneğe dayanarak bir toplumsal cemaat oluşturmamız gerektiği hususlarında nihai bir karara varabilmiş değilim.
Sayfa 80Kitabı okudu
İlber Ortaylı'nın Kitaplığından Seyahatnameler
1.Goethe-İtalya Seyahati
2.Ahmet Haşim-Frankfurt Seyahatnamesi
3.Marco Polo-Dünyanın Hikâye Edilişi/Harikalar Kitabı
4.Evliya Çelebi Seyahatnamesi
5.Ibn Battuta Seyahatnamesi
6.Azra Erhat-Mavi Yolculuk
7.Direktör Ali Bey-Seyahat Jurnali
8.Albert Einstein-Einstein Seyahatnamesi:
Uzakdoğu,Filistin&İspanya(1922-1923)
9.Ricoldus De Monte
Sayfa 81 - Kronik KitapKitabı okudu
Bilimsel problemlerle uğraşmanın ne büyük emek gerektirdiğini bilen kişi, hiçbir zaman kendisini işe yaramaz ve yalnız hissetmez. Üstelik kaderin cilvelerine karşı da mukavemetli olur.
Sanatçı, görüp hissetme kabiliyetine ve yaratma gücüne sahip olduğu sürece kesinlik içinde ve kusursuz yaratıcılığın metaneti ve aşkı ile arayışında ilerleme kaydedecektir. Bilim ise bilmecenin cevabını bulmak, hatta piyango bileti çekmek gibidir. Gerçekten kıymetli bir şey bulmanın hazzı pek az kimseye nasip olur. Birçok yetenekli genç insan saçları ağarıncaya kadar çabalar ama o haşin tanrıça yine de peçesini kaldırmaz. Ne yapacağı tahmin edilemeyen o tanrıça, adanmış bir hakikat arayışından elde edilen fazilete burun kıvırır. Bana bahşettiği ufacık şeyler, sanırım, öncekilerin ve diğer arayış içindekilerin başardıklarından habersiz, bilgisiz kimselerin gözünde devasa gözüküyor.
(İzafiyet) Teorimden bahsederken kullandığınız gururlandırıcı sıfatların muhatabı ben değil, geçtiğimiz asrın tüm bilim adamlarıdır. Üstelik bu teori bilimin çağlar boyu kaydettiği ilerlemenin bir neticesidir. Memnuniyetle belirtmek isterim ki, bilim bütün milletlerin ortak malıdır ve uluslararası çekişmelerden ötürü asla tehlikeye atılamaz, zira bilim her zaman ufkun ötesini görmeye çalışan insanların üzerinde tedavi edici bir tesire sahiptir. Şayet bilim evrensel hâkimiyeti ile her şeyin önünde ise biri kalkıp, "Neden bir Yahudi ünversitesine ihtiyacımız var ki?" sorusunu sorabilir. Evet, bilim uluslararasıdır ama bilimin başarısı uluslara ait kurumlar vesilesiyle vücut bulur. Bu sebeple, eğer kültürü öne çıkartmak istiyorsak, kurumlarımızı kendi güç ve araçlarımızla birleştirmeli ve böyle bir düzenlemeye gitmeliyiz. Mevcut siyasi gelişmeler ve özellikle de evlatlarımızın başka milletlere ait üniversitelere kabul edilmediği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda buna ne denli ihtiyacımız olduğu ortaya çıkmaktadır!
22 Ocak 1923. Yerçekimi ve elektrik makalesinin son taslağı. Bazı kötü tecrübeler haricinde deniz seyahati ziyadesiyle memnun edici. Kaptanla Japon yemeği. Yıldızların aydınlattığı muhteşem bir akşam. Ekvator'a olan uzaklığa bağlı olarak sıcaklık gittikçe düşüyor. Fransızların Ruhr bölgesine ilerlediğine dair telgraflar. Yüz senedir akıllanmadılar.
İngilizler, polislik işlerini başka yerlerden getirdikleri dev cüsseli siyah Hintlilere yaptırıyorlar. Çinlileri asla kullanmıyorlar. Çinlilerden maddi durumu iyi olanları elde tutmak için özel bir üniversite açmışlar. Bu konuda kimse İngilizlerin eline su dökemez. Zavallı kıta Avrupa'sı, hoşgörü aracını kullanarak milliyetçi muhalif hareketlerden nasıl istifade edebileceğinin farkında değilsin.
Filozoflar sürekli olarak psikolojik anlamda gerçek olan ile fiziki anlamda gerçek olan arasındaki dikatomi etrafında dönüp duruyor ve sadece değer yargıları konusunda farklılaşıyorlar. Ya psikolojik gerçeklik "tamamıyla ferdî tecrübe" oluyor ya da diğeri "düşüncenin yegâne oluşumu" olarak ortaya çıkıyor.
Einstein'ın, Siyonistlerden daha önce Filistin'e gelmiş gelenekçi ve dindar Yahudi cemaati eski Yişuv'a ilişkin kanaati kesinlikle olumsuzdu: "Ardından mabet duvarının eteklerinde yüzlerini duvara dönmüş, iki büklüm olmuş ve ileri geri sallanarak dua eden ahmaklar var. Acınası hâlde bu insanlar. Geçmişleri var ama bugünleri yok."
İzafiyet kavramı "birçok Japon tarafından yanlış anlaşılmış ve espiri konusu olmuştu." Çin alfabesindeki yazılı ise "âşıkların sevişmesi" manasındaki bir kelimeye benziyordu.