Tarihte üç yüz küsür yıldır boylu boyunca yatıp göbek kaşıyor, kazara harekete geçmek istediğimizde onu da vekâlet metoduyla başka kişi, kurum, ideoloji, tarih, kuvvet ve kudrete devrediyor, inandığımız temel güç ile aramıza sayısız artçı kurumlar (mehdîler) icat ediyoruz derken ciddiydim. Yoksa ne diye "Allah tek büyüktür" hakikatini "Allah en büyüktür"e çevirelim ki? "En büyük" belli, ama başka artçı büyükler de var, öyle mi? Elbette değil. Dinsel, siyasal, hukuki, ekonomik (vb.) cılızlığımızın bir de psikolojik boyutu var. Mustafa Öztürk'ün aşağıdaki cümlelerini okuyunca ne yalan söyleyeyim, sevindim.
"Avâmından havâssına, gelenekçisinden yenilikçisine kadar bizim dünyanın topyekûn halde yaşadığı kriz hem uzak geçmişteki ecdada atfedilen ihtişamın baskısı altında hem de modern Batı’nın çok yönlü meydan okuması karşısında ezilmek ve bu çift taraflı eziklik neticesinde artık kayda değer bir şeyler yapabileceğine inanmaktan vazgeçip zamanın ilcaaatına teslim olmayı hayat felsefesine dönüştürmektir. Zihnimiz geleneğin vakumunda, gözümüz modernliğin albenili dünyasında, yuvarlanıp gidiyoruz."
Mustafa Öztürk.
9 Haziran 2018, Karar gazetesi.