Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.17
Elif Özsoy
Elif Özsoy
@elifzsy
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Kocaeli
60 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Deli Dolu Kitap’tan çıkan bu uzun öyküyü ilk kez 2 gün önce duydum ve ilgimi çektiği için hemen bir tane edinip okudum. Okuması oldukça keyifli bir kitap. George Saunders ile de tanışma kitabım oldu. Kendisi 2013’te Time dergisi tarafından oluşturulan “Dünyadaki En Etkili 100 Kişi” listesine girmiş. İçeriğe değinecek olursak Hayvan Çiftliği’nin gidişatına oldukça benziyor fakat olgular ve öykünün yapısı daha farklı. İç Horner isimli “küçük” bir ülke ve ona nazaran daha büyük bir Dış Horner ülkesinin sakinleri olarak yaşayan enteresan varlıkların masalvari bir biçimde yaşayışlarını görüyoruz. İç Horner ülkesi o kadar küçüktür ki aynı anda sadece bir İç Hornerlı içine sığmaktadır ve öyküye de adını veren bir Dış Hornerlı olan Phil, baskıcı bir biçimde olaya müdahale etmeye çalışacaktır. Kabul görülen insani değerler karşısında baskın bir zekanın algı yönetimi yaparak nelere sebebiyet verebileceğini okudum. Bir kahve içimlik sürede bitirebileceğiniz bir eser. Herkese iyi okumalar diliyorum.
Alman Edebiyatında oldukça prestijli bir ödül sayılan Georg Büher’i almış olan Wilhelm Genazino ile tanışma kitabım oldu. Hakkında dinlediğim ilk yoruma istinaden bu eseri merakla okumaya başlamıştım ancak benim beklentilerimin biraz altında kaldı. Arkadaşının ölümüyle beraber öncesinde dizayn edilmiş gibi, ölen arkadaşının eşine, işine hatta arabasına bile sahip olarak aslında başka bir hayata elden düşme bir şekilde sahip olan isimsiz karakterin bu sürecini okuyoruz. Mutlu olma (ya da olamama), beklentilerimizin ne olduğunu anlama ve aslında bunları kim(ler)den beklediğimizi çözme noktasında düşünmeye iten bir kitap olduğunu düşünüyorum. Aslında belki de benim anlayamadığım ama kimi yerlerde gereksiz gördüğüm detaylar o kısımları okurken bende bir tat almamaya neden olsa da kısmen keyifle okuduğum bir eser oldu. Yazarın, diğer kitaplarına da mutlaka bakacağım.
Pek çok eserinde Anadolu efsaneleri ve masallarından faydalanan Yaşar Kemal, yine aynı yöntem ile başlı başına bir efsane oluşturmuş. Aslında alışkın olduğumuz bir aşk efsanesi okuyoruz fakat dili ile, sözleri ile eserin içine çekiyor ve bir anda bir kahraman oluveriyorsunuz. Kimi zaman dağlara çıkıyorsunuz, kimi zaman ise kızını bir dağlıya vermek istemeyen paşa oluyorsunuz. İyisinden kötüsüne her karakter o kadar güzel resmediliyor ki tek seferde hepsi birden oluyorsunuz. Tüm bunların yanında Abidin Dino’nun da çizimleri esere ayrı bir tat veriyor. Yaşar Kemal’e başlamak isteyenler için Ağrıdağı Efsanesi en uygun kitap olacaktır sanırım.
Okur Takip Önerileri
İlk defa bir gezi yazısı okumaya çalıştım fakat sanırım bu tür bana hitap etmiyor ya da ben bu kitapla başlamamalıydım, bilemiyorum. Açıkçası kitabın hepsini de okuyamadım. Yalnızca merak ettiğim, ilgimi çekebilecek şehirleri okudum. Meraklısı varsa elbette sevecektir ancak bana hayal ettiğim tadı vermedi.
Aslında “Hep Yek”ten önce yazılmış olmasına rağmen ben “Hep Yek”ten sonra okuyabildim. Seray Şahiner ile ilk tanışmam hikayeleri ile olmuştu fakat romanı daha ayrı bir tat verdi. Özellikle kadın meselelerinin had safhada olduğu bir dönemde, bu eseri okumak algılarınızı daha çok açmanıza yardımcı olabilir. Önce baba dayağı, ardından koca dayağı hatta bunlar yetmemiş gibi ikisi arasında bir de tecavüzcü dayağı karakterimiz “Leyla”nın ve onun gibi tüm Leylaların ne yazık ki kaderi haline getirilmiştir. Toplumsal cinsiyet yargıları yaşama algısını nasıl değiştirir? Belki ben de bir ayrımcılık yapacağım ama hayat yalnızca bir erilin çatısı altında onun yalnızca kişisel (fakat asla ruhsal değil) doyum noktalarını dinamik tutmaktan ibaretse elbette buna yaşamak diyemeyiz. Yalnızca kişisel diyorum çünkü karakterimiz Leyla’nın eşi Remzi ve temsil ettiği tipler ne yazık ki çoğunlukla onarılacak ruhsal bir yapıya sahip olmazlar. Şahiner de bu acı verici durumu akıcı ve gerçekçi bir üslupla işlemiş.
Irgat Siman
İlk defa Ivo Andriç okudum. Açıkçası beni bütünüyle içine çeken bir kitap olmadı. Kitaba da adını veren ilk hikaye “Irgat Siman” içlerinde en sevdiğim hikaye oldu diyebilirim. Fazlaca işlenmiş melankoli ve yalnızlık duygusu her sayfada katlanarak artıyor. Bunun dışında tüm hikayelerde olaylar ve olgular arasında bağlantı ve anlam ilgisi kurmaya çalışıp da eli boş döndüğüm çok oldu. İlerleyen zamanlarda farklı bir eserine de şans vererek okumaya devam edeceğim.
Jose Saramago-Körlük
Körlük romanı kadar sürüklemedi beni ancak elbette dokundurduğu pek fazla yer oldu. Öncelikle bir önceki kitabında oluşturduğu tabiri caizse distopyanın biraz daha somuta indirgenmiş halini okuyoruz. Beyaz körlük salgınından sonra şimdi de halk, “boş oy” salgınına kaptırmıştır kendini. Bu kısımda beyaz körlük ve boş oy arasında türlü bağlantılar kurabileceğimiz açıkça ortada. Benimse kısa ve öz yorumum şöyle ki; -spoiler- en sonda öldürülen doktorun karısı mutlu sonla biten öykülerin aslında bitmediğini ve sonrasında kötülüklerin yine devam edebileceğini gösterirken öte yandan da sırf 4 sene öncesinde herkes körken gözleri gördüğü için öldürülen bu kadın “gören göz mutlaka kör edilir” düşüncesinin de aynı şekilde somutlaştırılmış halidir. Keyifli okumalar dilerim. :)
