Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Özsoy

Elif Özsoy
@elifzsy
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Kocaeli
60 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Evliliğe dair;
Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin. Şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenin, ama yalnız başınıza olun ikiniz de. Hatta aynı müzikle titreseler de ayrı duran telleri gibi lavtanın. Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek hayatın avucuna sığar yürekleriniz.
Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Aşka dair;
Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz. Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister. Çünkü aşka aşk yeter.
Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Medeni kurallar herkesin kendi evinde söz sahibi olup onun haricine karışmamasını gerektirdiği halde bizim medeniyet anlayışımız gereğince biz hepimiz mahalle kethüdası kesiliriz.
Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayat can sıkıcı bir tuzaktır. Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandığında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tuzağın içindeymiş gibi hisseder. Aslında insan, iradesi dışında birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Peki neden? Varlığın anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma sapan cevaplar alır. Kapıyı çalar, ama açan kimse olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı. İşte tıpkı bir hapishanede ortak bir felaketle birbirine bağlı olan insanlar bir arada olduklarında kendilerini nasıl daha rahat hissederlerse, hayatta da analiz etmeye ve sentezlemeye yatkın olan insanlar bir araya geldiklerinde, onurlu ve özgür düşüncelerini birbirlerine aktararak vakit geçirdiklerinde bu tuzağın farkına varmazlar. Bu bakımdan akıl yeri doldurulamaz bir zevk kaynağıdır.
Sayfa 23 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Akıl, hayvanlar ve insanlar arasında keskin bir sınır çizer, insandaki ilahi yöne ışık tutar, hatta bir dereceye kadar gerçekte var olmayan ölümsüzlüğün yerini tutar. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki akıl, elimizde olan yegane zevk kaynağıdır. Etrafımızda akla dair hiçbir şey görmüyor, duymuyoruz, bu da zevkten mahrum olduğumuz anlamına geliyor. Gerçi elimizin altında kitaplar var, ama bu canlı bir sohbetin, karşılıklı ilişkinin yerini tutmuyor.
Sayfa 22 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığımız dünya.
Sayfa 127 - İletişim YayıncılıkKitabı okudu
Çirkinliğin Esrarı isimli öyküden;
Şair Fazıl “aşk”ı bencil doğa tarafından -cinsimizin sürmesi için- bize insafsızca oynanılmış bir “hileli oyun” kabul eder.
Sayfa 67 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
... ancak toplumun iyi ve mutlu üyeleri olacaklarsa ne kadar az biliyorlarsa o kadar iyi olurdu. Çünkü herkesin bildiği gibi, tikeller, erdem ve mutluluğu getirir; genellikler ise entelektüel açıdan kaçınılmaz belalardır. Toplumun omurgasını düşünürler değil, oymacılar ve pul kolleksiyoncuları oluştururlar.
İnsan doğal olarak iyidir, ama toplumun kurumları yozlaştırır onu.
Gölgeme;
Bana benzeyen, görünüşte bendeki ihtiyaçlara, tutkulara, arzulara sahip bu insanlar niçin kırarlar beni? Ancak benimle eğlenmek, bana çatmak için yaratılmış bir avuç gölgeden başka bir şey mi bunlar? Ne hissetsem, ne görsem, neye değer versem hepsi, baştan sona bir vehim değil mi, gerçekten hayli farklı bir kuruntu değil mi?
Sayfa 16 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Düşünebildiklerini sanan bu düşünce fakirleri, hakikaten düşünebilen üç beş kişinin hayatını belirliyor üstelik.
Sayfa 307 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
O uçucu şeyi bir türlü yakalayıp şiirine hapsedemedi;
Varlığını sezdiği ve peşinden koştuğu, ama tutamadığı şey, şiirin zapt edilemez ruhuydu. Sıcacık bir parlaklıkta ona göre, peşinden koşturan ama hep erişebileceği. Onun ötesinde kalan ılık bir buğuydu; bazen küçük iplikçiklerin ucunu yakalamakla ödüllendiriliyor, bu iplikçikleri dokuyarak beyninde dönüp duran notalarda yankısını bulan ifadeleri veya görülmemiş bir güzelliğin puslu esintisine kendini bırakmış zihnindeki görümlerin içinden salınarak geçen cümleciklere dönüştürdüğü bile oluyordu. Zor ve aldatıcıydı.
Sayfa 107 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Çünkü güzelliğin acayip tarafı, insanın onu sadece seyredebilmesidir. Bir tarafını alıp evine götüremez veya küçük bir parçasını özel bir yerde saklayamaz. İnsan güzelliğe ancak hep bakar durur, fazlasını elde edemez. Uzun uzun baktıktan sonra yoluna devam etmek zorundadır. Çok çok güzelliği birden görmüş ve sonra da eli boş ayrılmak zorunda kalmışsa, bir parça hüzünlenir insan. Bu yüzden, güzelliğin küçük miktarları ile yetinmek yerinde olacaktı.
Sayfa 16 - Jaguar KitapKitabı okudu
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa, ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.
Sayfa 13 - YKYKitabı okudu
Hak edilmiş acıya ilişkin;
Adil bir ıstırap ile adil olmayan ıstırap arasındaki çizgi üzerinde genelde evrensel bir uzlaşma yoktur ve çizginin yeri sürekli değişir. Bu da şu soruya yol açar: Başkalarının ne hak ettiğine nasıl karar verebiliriz?
Sayfa 74 - kolektifkitapKitabı okudu
Bedenlerin uygunsuz davranmasında sersemletici bir sürpriz vardır. Fakat bu sürprize küçük bir üstünlük hissi de eşlik eder mutlaka...”Kahkaha, başkalarının zaafları karşısında birdenbire kendimizde değer bulmamızdan kaynaklanan ani iftihar duygusundan başka bir şey değildir.”
Sayfa 56 - kolektifkitapKitabı okudu
Reklam
...başka insanların talihsizlik ve bedbahtlıklarından zevk almanın da en az poşet çaylar ve hava durumu sohbetleri kadar kültürümün parçası olduğunu hissediyorum.
Asılları değil ama gölgeleri...Hem varlar hem yoklar;
“Biz gerçekten yokuz” diyor. “Görmüyor musunuz, yokuz işte. Kimse bizim farkımızda değil, görmüyorlar, duymuyorlar, birbirimize göre var olmamız hiçbir anlam ifade etmiyor, bu dünyaya göre yokuz.”
Mehmet Ali Sel, kendi kendine mırıldanır gibi, “Gölgeler ‘kral çıplak’ diye bağıran cesur yüreklerdir” diyor.
Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun, alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan!
Raskolnikov korkunç bir düş gördü;
Hastalıklı durumlarda görülen düşlerin, belirginlik, açıklık, canlılık ve gerçeğe uygun oluş gibi özellikleri vardır. Bazen son derece korkunçtur tablo, ama ortam ve tüm düşünce-tasarım süreci öylesine gerçeğe uygun, sanat yönünden tüm tablo ile uyuşan öylesine ince ve beklenmedik ayrıntılarla doludur ki, düşü gören kişinin, Puşkin, Turgenyev gibi bir sanatçı bile olsa, uyanıkken böylesine bir tabloyu uydurabilmesi olanaksızdır. Hastalıklı düşlerdir böylesine düşler, uzun süre unutulmazlar ve düş sahibinin zaten hastalıklı olan yapısı üzerinde derin izler bırakırlar.
Reklam
Bu kargaşanın, bu acımasızlığın, bu hoyratlığın içinde biz, birbirine sığınan iki çaresiz insanız.
Ben insan olmanın çok zor olduğunu düşünürüm Zihni bey. Bu işin kadını, erkeği yok. Sizin daha iyi bilmeniz lazım. Kişinin isteğiyle, toplumun değer yargıları her zaman örtüşmüyor. Aksine çoğunlukla çelişiyor. Psikolojik rahatsızlıkların çoğunun altında da bu etken yatmıyor mu? İstediği gibi yaşayamamak insanların psikolojisini bozuyor.
Aşk diye bir şey yoktur, güzellik vardır. Güzellik de kimsenin malı değildir.Ona sadece belirli bir süre sahip olabilirsin, sonra uçar gider.
Hayri İrdal’ın baldızına ve Dr. Ramiz’e yönelik;
Sahip olmadıkları birtakım meziyetleri ve özellikleri kendilerinde var sanan bu budalalar, kendilerini olduklarından ya daha akıllı ya daha güzel ya daha yetenekli sanırlar.
Sayfa 316Kitabı okudu
Nevzat Komser’den:
Bütün bu pislik deryasının içinde mesleğini doğru yapmak için sadece cesaret yetmez, aynı zamanda kocaman bir yürek gerekir. Ama o yürek çelikten yapılmıyor. Bir süre sonra el bombası gibi gümlüyor işte.
...Zaten Peyami Safa’nın roman dünyasında “kötü” ile “iyi”nin ölçüsü madde-ruh ayrımında yatar. Başka bir deyişle, “suç”, maddeye yönelmek şeklinde belirir ve bundan ötürü, kızın madde ile ruh arasındaki kararsızlığı bir çeşit suçtur...
Sayfa 227Kitabı okudu
Reklam
Topunun soyuna kibrit suyu. Ben, Osman kızı Leyla, Remzi’nin karısı Leyla oldum. Bana sorsalar, sadece “Leyla” olmak isterdim.
Sayfa 37 - Everest YayınlarıKitabı okudu