Arada dizi veya film izlemek istediğimde çerezlik kitap arıyorum. Buzkentin En Soğuk Kızı da tam olarak çerezlik bir kitap. Öyle aman aman bir konusu olduğunu düşünmüyorum. Aslında konusu güzel ama tek kitapta bitsin diye yazar konuyu pek iyi kullanamamış bence. Belki 2 kitap olsaydı en azından olaylar daha özenli olurdu. Çok fazla oldu bittiye getirilmiş gibi, derine inilememiş yerler var. Herhalde 10 yıl önce okusam daha çok beğenebilirdim artık benzer konulu kitaplar fazla ilgi çekmemeye başladı. Çoğunlukla da karakterlerin ruhsal durumlarına yer verilmiş. Kitap okumaya yoğunlaşamıyorum biraz vakit geçireyim diyenlere tavsiye ederim.
"Eğer en az bir tanesini mutsuz edeceksem ve hangisinin diğer ikisinden daha çok mutsuz edilmesi gerektiğini bulamıyorsam, o halde tek seçenek hepsinin mutsuz edilmesi."
İmparator ve oğlunun zeplin kazasında ölmesinin ardından, sürgündeki yarı-goblin yarı-elf olan Maia, tahta geçmek zorunda kalıyor. Malesef sürgünde büyüdüğü için de yönetim hakkında hiçbir fikri yok. Ancak bildiği bir şey var ki o da asla babası gibi olmamak.
Maia gerçekten çok naif bir karakter. Hatta o kadar naif ki bazı kısımlarda iyi kalpliliğine sinirlendim. 18 yaşında tahta çıkması ve aslında istenmediğini bilmenin yükü dışında bir de zeplin kazasının gerçeklerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ama okurken bana en çok dokunan kısım yalnızlığı oldu. Birçok anda korktuğu halde bunu göstermeme çabasını ve Maia'nın Idra ve kardeşleriyle olan ilişkisini çok beğendim. Ancak favorim Csevet oldu.
Yazarın bir sürü isim kullanmış olması beni mahvetti. Bir yerden sonra tamamen çorbaya döndüğü için ne olursa olsun diyerek isimleri boşvermeye başladım.
Biraz fazla entrika ve heyecan beklediğim için kitap bana biraz sakin geldi. Tabii bu beklentiyle alakalı bir durum.
Son olarak özellikle sevdiğim yayınevlerinin kitaplarındaki yazım yanlışlarını çok gözüme batıyor. Okunmayacak veya rahatsız edecek derecede değil ancak ben hoşlanmıyorum ve rahatsız oldum.
"Altın da olsa kafes, kafestir."
Helios'un kimse tarafından sevilmeyen kızı Kirke, bir gün aşık olduğu adamı ölümsüz yapmak isterken ilk büyüsünü yapıyor. Yıllarca hiçbir özelliği olmadan, üstelik herkesin çirkin olduğunu söylediği sesiyle yaşadıktan sonra bu yeteneğini keşfetmesi yine de sürekli aşağılanmasına engel olmuyor. Daha da beteri, Prometheus'un "Her tanrının aynı olması şart değil." demesi üzerine Kirke, gidip yaptıklarını tek tek anlatıyor. Tabii bunun sonu da sürgün oluyor. Sonrasında Kirke'nin Hermes ve Odysseus ile ilişkisini görüyoruz.
Kitapta, Daidalos, İkaros, Minotauros, Theseus da yer alıyor.
Kirke'nin pişmanlıkları, yalnızlığı, gereken durumlarda beklediğim tepkiyi göstermemesi bazı anlarda beni çok boğdu.
Sonunun bir kısmını tahmin etmiştim ancak bu kadarını beklemiyordum. Hatta Kirke'nin geç bile kaldığı konular vardı. Ancak mutlu gibi bir sonu olması hoşuma gitti. En azından ben mutlu bittiğini düşünmek istiyorum. Çünkü Kirke artık mutluluğu yaşamalıydı.
Ben Kirke, Akhilleus'un Şarkısı'ndan sonra biraz sönük kalmış gibi ama yine de beğendim.
Ben, KirkeMadeline Miller · İthaki Yayınları · 202133,8bin okunma
Bir miktar spoi içeriyor olabilir.
Akhilleus'un Şarkısı öyle bir kitaptı ki tarif bile edemem.
Okurken yeri geliyor Patroklos kadar aşık oluyor, yeri geliyor Akhilleus kadar gururlu oluyorsunuz.
Akhilleus'u önceden bilmiyorsanız bile kitabın yarısında açıklanan kehanet sonrası her sayfa insanda biraz burukluk yaratıyor. Çünkü aslında sonunu bilerek okumaya devam ediyorsunuz.
Olaylar dünyeviye indirildiği için mitoloji havası bulunmadığını söyleyenler var ki, olaylar Patroklos'un gözünden anlatıldığı için ben böyle düşünmüyorum.
Akhilleus'un Şarkısı, Ilyada'nın roman olarak yazılmış hali. Dolayısıyla kurgu için uygun bir biçimde anlatılıyor.
Kısaca kitap, Truva Savaşı'nın başlangıcından çok çok öncesinde Helene'nin taliplerinin yeminlerinden başlıyor. Küçük yaştaki Patraklos'un, Akhilleus'un babası Peleus'un yanına sürgün edilmesiyle ikilinin çocukluğu ve olgunlaşmalarıyla devam ediyor. Sonrasında yıllar geçiyor ve Helene'nin kaçırılmasıyla Kral Agamemnon, yemin eden talipleri ve Akhilleus'u savaşa çağırıyor. Böylece 10 yıl süren Truva Savaşı başlıyor.
Bir uyarıda bulunmak istiyorum, bu bir tarih veya araştırma kitabı değil. Mitolojiyi seviyor ve daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız daha kapsamlı bir kitap aramanızı tavsiye ederim. Ben roman olduğu bilincinde olarak okuduğum için fazla bir mitolojik bilgi beklentim yoktu. Dolayısıyla anlatımından, betimlemelerinden, duyguları yansıtışından çok memnun kaldım. Biraz olayları bileyim fazla bilgiye gerek yok diyenler de okuyabilir.