Hapisten yeni çıkmış, duvarda "Savaşı sosyalistler kazanacak." yazısını görünce acı bir tebessümle gülmüştüm. Sağcısı, solcusu, komünisti, İslamcısı, ülkücüsü, Türk'ü, Kürt'ü... Neden herkes bu topraklarda 'savaşı kazanma'yı kendisine gaye ediniyordu da kimse 'barışı kazanma'yı düşünmüyordu? Savaş, tıpkı bir kanser hücresi gibi, bölünerek sürekli çoğalan ve diğer tüm hücreleri yok eden bir metastaz değil miydi? Karanlığa karanlık eklemenin faydasız olduğunu anlamakta neden bu kadar direniyorduk milletçe? Titrek bir mum ışığı kadar bile olsa bir barış parıltısı tek başına karanlığı deler geçerdi oysa.
Bu ülkenin evladıysan bu sorularla yaşamaya alışıyordun. Herkes o kadar düşünürdü ki seni, cevap arayışına girme zahmetinde bulunmanı istemezdi kimse. Ne gerek vardı ki? Böyle gelmiş böyle giderdi. Cevabı arayan olursa, yaşayarak öğretiyorlardı.
Bugün bütün medyada bir savaş güzellemesi. Kaç tankı, kaç silahı, kaç cesedi taşır bir zeytin dalı? Memleketin zeytinlerine acımadan dişli makinelerle saldıranlar, gencecik canları ölüm kusan makinelerle muhatap etmekte elbette tereddüt etmeyecekler. Kanla sulanan iktidarlar daha çok, daha çok kan isteyecek gün geçtikçe. Annelerin gözyaşları akan kanlara karışacak.
Adını 'zeytin dalı' koyunca, savaş ne kadar tatlı bir şey oluyor, değil mi?